Öncelikle röportaj teklifimizi kabul ettiğiniz için teşekkür ederiz.Bize kendinizden biraz bahseder misiniz? Kimdir Ali Alpar? Kendini nasıl bir insan olarak görür, nasıl tanımlar, olmazsa olmazları nelerdir?
50+ yaşta olmama rağmen son derece aktif yaşayan, canlı, neşeli bir insanım. Ankara’da yaşamama rağmen her sene futbol kombinemi alır, gidebildiğimce tüm maçlara gider, tribün kovalarım. Galatasaray’ın unutulmaz Arsenal, Neuchatel ve Köln’deki Monaco maçları, tribünden canlı izlemek şerefine eriştiğim maçlarından sadece bir kaçıdır. Arenada futbol maçlarına giden arkadaşların iyi bildiğini tahmin ettiğim, rahmetli Alpaslan Dikmen zamanında birbiriyle tanışmış tamamen eski tüfeklerle dolu olan Doğu tribünü 416. bloktayım. Bu arada ilkokul, ortaokul ve lisede lisanslı basketbol oynayan bir kişi olarak bu sporu da ne kadar yakından takip ettiğimi anlatmama gerek yok herhalde. Sporun hemen her branşını izlemenin dışında, efsane 80’li yıllarda profesyonel olarak yıllarca DJlik yapmış birisi olarak müzik de olmazsa olmazlarımdan biridir. Sanırım bu kadarı, benimle ilgili biraz fikir vermiştir.
Hangi meslek ile uğraşıyorsunuz? İşinizden memnun musunuz?
Bilgisayar mühendisiyim ve yıllardır IT sektöründe çalışıyorum. Ekmeğini yediğim mesleğime nankörlük edecek bir yapıya sahip değilim, işimi severim.
Ali Alparın bir günü nasıl geçiyor? Bunu yapmazsam olmaz dediği bir şeyler var mı ?
Çalışma günlerimi hemen herkesin olduğu gibi rutin bir şekilde geçiriyorum. Ama tatil günlerimi ve hafta içi 1-2 akşamımı sosyal aktivitelere ayırıyorum elbette. Çünkü ilk soruda verdiğim yanıttan anlayacağınız üzere, hayattan elini ayağını çekmiş biri değilim. 4-5 sene öncesine kadar haftada düzenli olarak 1 ya da 2 gün mutlaka basketbol oynuyordum, ancak 40 yılda bir yaptığım halı saha maçlarının birinde lifi kopardıktan sonra jübilemi yaptım. Evde olduğum zamanlarda en çok sevdiğim şey ise televizyon izlemektir. Yapmazsam olmaz dediğim birşey yoktur.
Galatasarayla ile tanışmanızı bize anlatır mısınız?
Galatasaray’la tanışmam, aklımın birçok şeye yeni yeni ermeye başladığı 1969 yılında yani ilkokula başladığım sene oldu. O yıl, taçsız kral Metin Oktay’ın futbolu bıraktığı yıldır. Rahmetli, beni nasıl etkilediyse ailemde Galatasaray’ı tutan kimse olmamasına rağmen Galatasaray sevdası yüreğime düştü. O günden beri Galatasaraylıyım, yani kendimi bildim bileli diyebilirim. Bu arada rahmetli babam çok iyi bir Fenerbahçeliydi ama takım tercihimde beni özgür bıraktı. Ne kadar demokrat ve aydın bir insan olduğunu anlayın artık… Bir de o yıllarda Galatasaray’ı tutanların parmakla gösterilecek kadar az olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Dolayısıyla taçsız kralın benim gibi küçücük bir çocuğun üzerinde bile yarattığı etkiye bakarak nasıl büyük bir futbolcu ve insan olduğunu anlamak zor olmasa gerek, bu vesileyle bir kez daha onu anmış oldum, ışıklar içinde uyusun…
Karşılaşmalarını İstanbul' da oynayan bir kulübün taraftarı olarak Ankara' da ikamet etmenin olumlu ve/veya olumsuz tarafları nelerdir?
Ankara’da olmanın tek olumlu tarafı, burada da Galatasaray’a gönül vermiş çok sayıda kişiyle tanışıyor ve bu sevdayı uzakta da olsa paylaşıyor olmak. Onun dışında maçlara gitme alışkanlığı olan benim gibi bir insan için olumlu hiçbir tarafı yok. Belli yaşın üstündeki iş-güç sahibi adamlar için bu işlerin pek de kolay olmadığını tahmin edebilirsiniz. Yani diyorum ki keşke İstanbul’da yaşasaydım
Dinozor taraftar diyebileceğimiz Ali Alpar; Gsbasket.Org sitesini/forumunu nasıl keşfedip de takip etmeye başladı?
Şimdi baktım da 2005 Ocak ayından beri bu foruma üyeymişim Vallahi inanın bana nasıl keşfedip ne şekilde takip etmeye başladığımı tamamen unutmuşum. Benim gibi dinozorlar için bu tip unutkanlıklar normaldir, takdir edersiniz Muhtemelen o dönem görüşüp bir şekilde tanıştığım aranızdan birilerinin sayesinde olmuştur tanışmamız. Sahi bu hikayeyi bilen, hatırlayan biri varsa bana da hatırlatsın yahu
Gsbasket.Org harici başka hangi taraftar orijinli Galatasaray site platformlarını takip ediyor? Gsbasket.Org sitesi/forumu ile diğer taraftar orijinli Galatasaray site platformları arasında ne gibi farklar görüyor?
İnternetin ilk kullanılmaya başladığı senelerde bizler arasında fenomen olan Cimbom.org forumuna üye oluşumla başladı bu işlere ilgim. Cimbom.org sayesindedir tribün aleminde bugün canciğer kuzu sarması olduğum birçok dostla tanışmam İzleyen yıllarda buna benzer birçok forum ve platformu takip ettim. Bunlardan en önemlileri Galatasaray.to ve alisamiyen.net forumlarıdır. Tabii bir de içinizden belki bazılarının bildiği veya duymuş olabileceği, Alisamiyen.net’in kurucuları arasında yer alan sayılı ismin üye olduğu, şu anda büyük kısmı 416’da ikamet eden son derece kapalı bir platform olan Alisamiyensokak forum üyesiyim.
Gsbasket.org, sitedeki yönetici kardeşlerimin büyük gayretleriyle son derece hijyenik bir forum platformu. Bu özelliğiyle diğer birçok taraftar forumundan ayrılıyor. Ayrıca hayatının bir kesitinde aktif olarak basketbolla uğraşmış veya uğraşmamasına rağmen bu sporu-tribünü oldukça iyi bilen birçok arkadaşım var bu forumda. Bu kadar hijyenik olması çok doğru mu, orası tartışılacak bir konudur ama prensiplere saygı duymak gerekir diye düşünüyor ve sevdiğim birçok kardeşim olduğu için takip etmekten keyif alıyorum.
Yaşantınızda forumdan görüştüğünüz isimleri ve varsa bir anınızı bizimle paylaşır mısınız?
Onur Yavuz’la görüşüyoruz. Bunun dışında az görüştüğüm halde tanıdıklarım var: Arda Ezer, Kerem Seçer, Önder Çiçekoğlu ilk aklıma gelenler. Eyüp Yıldız’ı bilirim. Sahi o nerelerde bu aralar?
Anı olarak da aklıma ilk gelen forumun ilk yıllarında buradaki bazı kardeşlerimle Ankara’da Beşevler’de bir cafede buluşup birkaç saat hasbihal etmiştik, keyifli bir gündü.
Basketbol takımlarını ilk takip etmeye başladığı zamanla, günümüzde gelinen nokta arasında taraftar, organizasyon ve takım/oyun kalitesi gibi konularda nasıl bir fark ve gelişim gözlemliyor? Bunlar hakkında düşünceleri nedir?
Benim oynadığım ve izlemeye başladığım dönemlerdeki basketbolla bu dönem arasında önemli farklar var. Bir kere eskiden basketbol amatör bir spordu, şimdi profesyonel bir spor. Artık basketbol dünyada büyük bir endüstri haline geldi. Sporcu ve teknik adam kazançları arasında anormal büyük bir fark var. Çok daha hızlı ve çok daha sert oynanıyor. Oyun kalitesi, mücadele dozajı eskiye oranla yükseldi. Eskiden bireysel yıldızların çok daha fazla öne çıktığı yani çok sayıda yıldız yaratan bir sporken artık takım oyununun önemli olduğu ve yıldızların da buna ayak uydurduğu bir spor haline geldi. Çok önemli değişikliklerden biri ise tribünle alakalı. Eskiden sadece o spora ilgi duyan, onunla uğraşan oldukça az sayıdaki bir kesim tarafından izlenirdi ve tribünlerde elit, eğitimli diyebileceğimiz bu işten gerçekten anlayan bir seyirci kitlesi vardı. Günümüzde ise iletişim imkanlarının çoğalması, bütçelerin yükselmesi ve rekabetin artmasıyla birlikte ilgili-ilgisiz birçok kişinin izlediği bir spor haline geldi. Buna rağmen bu spora olan ilginin artması tabii ki sevindirici.
2003'teki Galatasaray-Fenerbahçe serisi hakkında ne söyler?
Bu soruda bahsedilen seri, benim için çok özel olmasa gerek, çünkü inanın bana aklımda özel bir yer etmemiş. Hatta unutmuşum bile diyebilirim. Onun için arama motorlarından bulup buluşturup hatırlayarak ahkam kesmek istemiyorum. Galatasaray-Fenerbahçe maçları, hangi platformda olursa olsun çok özel maçlardır, hele ki seri halinde olanların heyecanına doyum olmaz. Ama eskileri bırakıp bu seneki final serisine odaklanmak gerekir diye düşünüyorum.
Ali Abi bizlerden büyük ve değerli bir Galatasaraylı. Benim böyle insanları görünce merak ettiğim en önemli şeylerden biri geçen yıllar Galatasaraylılığını nasıl etkiledi? Yani gençliğinde Galatasaray'a bakışı nasıldı, şimdi onun için ne ifade ediyor?
Takım tutkusu öyle birşeydir ki zaman içinde azalmaz, aksine gün geçtikçe artar. En azından benim için böyle bu. Hayatımın hiçbir döneminde bu bağlılığın azaldığını hatırlamıyorum. Ama şunu söyleyebilirim, delikanlılık ve gençlik yıllarımda bu tutku daha çok kavga,dövüş,rakip taraftarlarla fiziki temas gibi fiili mücadele olarak vücut buluyordu, yaşlar ilerledikçe artık yavaş yavaş kendini daha duygusal ve takıma ekonomik olarak daha fazla sahiplenme olarak kendini gösteriyor. Bunu şöyle açabilirim, eskiden kulübün mali durumu beni çok da ilgilendirmezdi, ben kavgama, maçıma bakardım. Ama artık kulübe 3 kuruş fazla katkım olsun diye her sene kombine alıyorum, evde muhakkak en azından bir tane GSMobile hattı aboneliğim var, GSBonus kullanıyorum, mutlaka GSStore’dan resmi ürün alıyorum, çıktığından beri GS dergisi aboneliğim var, hatta zaman zaman ona bile katkıda bulunmaya çalışıyorum. Bir de rakip takım ve taraftarlara eskiye oranla daha hoşgörülü bakabiliyorum.
Uzun yıllar sonra Ergin Ataman ile gelen bir şampiyonluk var. Biz hiç şampiyonluk göremeyen nesil için bunun ne ifade ettiğini az çok biliyoruz ama Ali Abi'ye bu ne hissettirdi?
Ben geçen seneki şampiyonluktan önce en sonuncusu 1990 yılında olmak üzere 3 tane daha şampiyonluk görmüş bir taraftar olarak buradaki genç arkadaşlarıma oranla biraz daha şanslıyım. Hatta o 3 şampiyonluk yaşamış takımın ilk 5’lerini hala ezbere sayabilirim. Ancak buna rağmen üzerinden tam 23 sene geçtikten sonra gelen geçen seneki şampiyonluğun tadı ve keyfini inanın öncekilerin hiçbirinden almamıştım. Çünkü basketbol sporunu ülkemize getiren ve adını yenilmez armada olarak tarihe yazdıran kulübümüz gerçekten kabus gibi geçen bir 23 sene yaşadı ve bunlara yakından tanık olup hiçbirşey yapamamak çok ama çok üzücüydü. Neyseki geçti artık o günler
Sinema kendisi için ne ifade ediyor?
Gelişen teknoloji ve imkanlarla birlikte artık daha fazla evimize giren sinema, benim için eskiden olduğu gibi çok özel bir sanat dalı. Genç nesil aksine ben hala sinemayı sinema salonunda izlemekten büyük keyif alan ve vakit buldukça sinemaya giden bir kişiyim. Evde küçük ekranlarda çok da konsantre olmadan izlenen filmler bana sinema salonundaki keyfi vermiyor açıkçası…
Oyuncu takıntınız varmı? Oyuncu takıntınız olduğunu öğrendik Fatih Solak, Cemal Nalga, Sabri Sarıoğlu gibi.. 1990´lı yılların ortasına kadar takıntılı olduğu oyuncular kimlerdi? Ve hayatında takıntı yaptığı oyunculardan kendisini pişman ettiren oldu mu? Örneğin Bordeaux maçında Sabri´nin attığı gol sonrası neler hissetti? (Gerçi o golde Sabri´nin şutu çarparak girse de tribünden çarptığını görememiştik.)
Vallahi bu bilgiyi size veren arkadaş herkimse zaten benim hatırladığım hemen tüm oyuncuları da yazmış. Gerçekten kabiliyetsiz adamları Galatasaray takımında görmek beni her zaman kızdırmış ve çıldırtmıştır. Fatih Solak ve Cemal Nalga gibi çapsız adamlara ben asla ve asla o formayı vermezdim. Bu tip adamlar bana göre 2. ligde bile zor oynayabilecek adamlardır. Aynı şey Sabri için de geçerli. O kutsal formayı giymek bu kadar ucuz olmamalı diye düşünüyorum. Bu örneklerin dışında aklıma gelen diğer takıntılı olduğum topçular Bülent Akın ve Ali Lukunku’dur, bunlar sahada gördüğümde beni çıldırtan oyunculardır. Gelelim işin diğer tarafına; Sabri o golü attığında tribündeydim ve inanın bana sevinçten kendimi kaybettim, keza Bülent Akın Fener’e gol attığında da tribünde herhalde benden çok sevinen adam olmamıştır. Yani sporcuya ne kadar kızsam ne kadar taksam da takımım lehine yaptığı her iyi işte başımın üstünde taşırım.
Geçtiğimiz yıl bu dönem Türk siyasi tarihinin en sıradışı olaylarından birine sahne oldu ülkemiz. Gezi Direnişi´ne destek verdi mi, bu protestolar hakkında neler düşünüyor?
Siyasi görüşümden dolayı Gezi’ye en çok destek verenlerden biriyim. Hatta öyle ki direnişin ilk günü polis tarafından yapılan büyük zulüme rağmen Kızılay meydanında yaklaşık 8 saat geçirip en sonunda halay çeken ilk grubun içindeydim. Yani biber gazı ve biber gazlı suyu defalarca soluduğumu ve tattığımı söylememe gerek yok sanırım. Günlerce Kennedy caddesi ve Kuğulu Park’ta aktif olarak sabahın erken saatlerine kadar katılımım oldu. Direniş boyunca da sokaktan eve girdiğimi pek hatırlamıyorum. Facebook’ta ve twitter’da arkadaşım olanlar yaptığım paylaşımları hatırlayacaklardır. Bu mücadelenin sonu yok ve gelmeyecek, ama eninde sonunda istediğimizi alacağımız konusunda çok umutluyum. Zaten bu dava umutsuzca kovalanacak bir dava değildir.
Tanışalı 12 seneyi geçti, gerek tribünde gerekse birlikte olduğumuz ortamlarda kimseyi kırdığını hatırlamıyorum, sırrını bizimle paylaşmak ister mi?(Onur Yavuz)
Sevgili Onur’a denk gelmemiş olabilir, ama mutlaka bu yolda kırdığım tartıştığım arkadaşlarım, kardeşlerim olmuştur. Özellikle fiiliyatta görüştüğüm kişileri üzmek kırmak istemem. Fakat sadece sanal ortamı paylaştığım kişiler konusunda bu kadar hoşgörülü değilim. Çok fazla yazmadığım halde bu forumda bile zaman zaman tartışıp atıştığım kişiler olduğunu hatırlıyorum. Yüzyüze görüşünce sorun olsa da çok rahat çözebilecek bir yapıya sahibim ama özellikle sanal ortamlarda yapılan terbiyesizliklere, haksızlıklara tahammül sınırım oldukça düşük, saygısızlığa hiç gelemem. Galatasaraylılığımı sorgulayan ve küçümseyen, “herşeyi en iyi ben bilirim” diyen insanlara tahammül edemem. Kimse kimseden daha fazla veya daha az Galatasaraylı değildir. Sürekli tribüne gidip, gel(e)meyenleri söz söyleme hakkından mahrum etmeye çalışan kişilere tabiri caizse hasta olurum. Yani kısaca çok da sakin ve Onur’un dediği gibi bir adam olmadığımı anlatabilmişimdir herhalde…
Birer cümleyle açıklarsanız seviniriz?
Gsbasket.org: Düzgün, seviyeli ve fazlasıyla hijyenik bir sanal platform.
Ankara: Doğduğum, yaşadığım kent.
Galatasaray: Hayattaki en büyük sevdam.
Ergin Ataman: Son 25-30 yılda Galatasaray erkek basketbol takımının başına gelmiş en güzel OLAY.
Onur Yavuz: Çok sevdiğim bir kardeşimdir.
Işıl Alben: Geçtiğimiz yıllarda çok kızdığım hatta yeteneklerinden şüpheye düştüğüm ama bu sene oynadığı basketbol, verdiği mücadele ve akıttığı terle bana kendini affettirmiş ve büyük bir takdiri haketmiş bir oyuncumuz(du).
Unutamadığı Maç: Örnekler futboldan olacak ama hiç şüphesiz uzak ara tribünde izleyip hacılık kategorisine yükseldiğim Arsenal maçı ve yine tribünde soluksuz izlediğim o zamanki adıyla Şampiyon Kulüpler kupasında bizi yarı finale yükselten Köln’deki Monaco maçı. Neuchatel maçı da plase
Kitap: Dan Brown’ın tüm kitapları, Koku-Patrick Süskind, ille de Nazım’ın tüm şiir kitapları.
Para: sadece birşeylere sahip olma aracı ama asla tutku düzeyinde amaç olmamalı.