Galatasaray 64 - Anadolu Efes 56

Maça dair sorularınızı yardımcı hocamız Emir Alkaş cevaplandıracaktır...

not: Kaynak gösterilse dahi gsbasket.org dışında herhangi bir yerde yayınlanamaz.
 
Hocam teşekkürler öncelikle bize yaşattığınız sevinçler için
1)Cevher dün hiç süre almadı acaba sakatlığımı mı vardı yoksa hoca tercihi mi?
2)Birde ben hiç süreler almayan Evreni merak ediyorum çünkü daha önceki sene çokta iyi oyunlar oynayan ismin süre almaması çok değişik
3)Bonsu dan sonra dün Baracta içerede baya etkili oldu uzunlarımız çoğu zaman engel olamadı..Acaba neyi yapamıyoruz içerde..
 
Öncelikle tebrikler hocama.
1-Fark korumadaki sıkıntılarımızı nasıl aşabiliriz? Biliyorum bunu çok üst düzey takımlarda yaşıyor ama bize fark kapatmak korumaktan daha kolay geliyor :)

2-İki Türk takımının oynadığı maçta sahada iki Türk oyuncu vardı.Biz de Olympiakos maçının uzatmaları olsun,bu maç olsun genellikle kritik dakikaları 4 yabancı ile oynuyoruz.Bu bizim takımımızın eksisi midir tbl plây-off için?
 
Basketbol süreye karşı oynanan bir oyun. Bu tüm teknik ekibin, oyuncuların da bildiği bir durum. Dün akşam bir kaç pozisyonda çok aceleci davrandık. Belki anın heyecanı, kolay sayıya gideceği düşüncesi ile hareket etmiş olabilirler. Bu kararları ne yazık ki bize top kayıpları olarak döndü. Hatta birinde Lafayette'nin üçlüğüne dönüştü. Özellikle de maçın son bölümlerinde bu hadise ile sık sık karşılaştık. Evet basketbol skor oyunu. Skor bulduğunuz sürece oyuna tutunursunuz. Ancak süreyi de eriterek oynama konusunda molalarda bir hatırlatma ya da bu detayı vurgulama gibi bir konuşma yapıldı mı? Çünkü haftaya da böyle bir senaryoyla karşılaşabiliriz. Teşekkürler.
 
Genis bir rotasyonumuz var ve genelde butun oyuncularimiz sure buluyorlar. Bu macta ise Cevher hic sure almadi. Ben bunun nedenini merak ediyorum.

Tesekkurler..
 
Öncelikle tüm teknik ekibi ve oyuncularımızı tebrik ediyorum. Teşekkür yok ama, teşekkür yabancıya edilir. Biz Bir Aileyiz.

- Savoviç'in katkısını tartışamayız ancak genelde ilk çeyreğin sonlarına doğru 2. faulleri alıp kenara geliyor ve uzun bir süre de oyuna girmiyor. Bu teknik ekipce planlanan bir şey mi yoksa ikinci faulü aldığı için mi kenarda uzun süre duruyor ?

- 10 sayı civarı öne geçtiğimizde skoru korumakta çok sıkıntı çekiyoruz. Bunun nedeni tam olarak nedir ?

- Olympiakos takım olarak EL'nin en çok faul alan takımlarından, biz de faul problemine girmeye hazır bir takımız. Bunun için bir planımız var mı ?

Olympiakos maçında takımımıza başarılar diliyorum ek olarak.
 
Hep konuştuğumuz şeylerden biri bu. Basketbol maçı çoğu zaman rotasyon itibariyle 9-10 kişi civarında oynanıyor. Bu maç rotasyonda ona denk gelmedi. Yerine oynayan, onun pozisyonunu paylaşan oyuncular iyi performans gösterdi. Tekrar söylüyorum; bugün Cevher bizim için ne yedek oyuncu, ne de az oynayacağı kesin olan bir oyuncu. Cevher'in de günü geliyor onun da çok oynadığı bir maç oluyor, bir başkasının da. Türkiye Kupası Beşiktaş karşılaşmasınında karşılaşmanın belki de en kritik dakikalarında Cevher sahadaydı sonuçta. Hep aynı şeyi konuşuyoruz; geniş kadromuz varken bir sakatlık olduğu zaman bu çok iyi ama herkes sağlam ve iyi oynadığı zaman çok kötü gibi bir durum olmaz. Bu realiteyi kabul etmek lazım. O rotasyonda 3 tane 4 numarayı döndürerek oynattığımızı, bazı maçlar bazılarının oynamayacağı, bazı maçlarda bazısının çok, bazısının az oynayacağını kabul etmek lazım. Bir çok maçtan sonra iyi ki 3 tane 4 numaramız var, iyi ki bu pozisyonu 3 oyuncu ile paylaşabiliyoruz diye bir konuşma geçti aramızda. Böyle olduğu gibi zamanı gelince de sadece 2 kişinin oynadığı günler de olacak. O iki kişiden biri olabilir Cevher, bazen olmayabilir.

Her takımın ayrı dinamiği var. Evren bu sene bizim takımımızda uzun süreler alan bir oyuncu olmadı ama idmanlarına devam ediyor. Onun da günü gelebilir. Tutku'nun sakatlığının ardından kadroda yer almaya başladı. Sezon çok uzun ve dolambaçlı bir yolculuk, her şey olabilir bu yüzden kesin konuşmaktan kaçınıyoruz.

Bence uzunlarımız Barac'a karşı çok etkili oldular. Barac'ın istatistik olarak verimli, zengin gözükmesinin sebebi; normalde Anadolu Efes takımı, normalde oynadığından daha fazla sayı bulmak adına boyalı bölge ve alçak post oyunları denedi. Neredeyse bir devrenin tamamını bu şekilde oynadılar. Ayrıca Batista'nın sakatlanması sebebiyle onun payına kalacak istatistikleri de Barac almış oldu ve dolayısıyla istatistiği zengin gözükmüş olabilir ama özellikle Furkan aynı zamanda Luksa hem arkasında durmak konusunda hem topu iyi yerde aldırmamak konusunda hem de aldıktan sonra onu sadece skorer değil bir oyun kurucu olarak da görecek olursak oyun kuruculuğunu engellemek konusunda takım savunması olarak iyi iş yaptık. Bu sayede rakip takım hücumunu tek düzeleştirdik. Bir dönem sadece bizim çemberimizde Barac'ın karşısına gelip kısa bir organizasyon sorunu, topu ona vermek suratiyle bir oyun oynamaya başladılar. Böyle olunca rakip hücum çeşitliliğini kaybetmeye başlıyor dolayısıyla bizim savunmamızda aynı şeyi sürekli savunduğu için bir bağışıklık kazanıyor. O bağışıklık sebebiyle de müdafada daha fazla kotarabiliyorsunuz. Sonuçta Anadolu Efes'in hücum anlamında sezonun en iyi döneminde olmadığını hepimiz biliyoruz ama ne dersek diyelim 56 sayıda tuttuk. Oyunun belirli bir noktaya yayılıp onların bütün varyasyonlarını engellediğimizi düşünüyoruz. Bunu da kendi savunma prensiblerimize sadık kalarak yaptık. Ben Barac'ın bu maçta çok iyi savunulduğunu düşünüyorum. Biz bir şekilde onun oynadığı oyunun arkasında kademeli olarak durmayı başardık. Kendi akıcılığı içinde oynayamadı, hep onu müdafanın nerede olduğuyla ilgili kafasının içine girmeyi başardığımızı düşünüyoruz. Bir de şöyle bir şey var; aynı takımla birden fazla oynadığınızda oyuncular da birbirlerini tanımaya başlıyorlar. Dolayısıyla hangi pası ondan önce ne kadar anlatırsanız anlatın, ne kadar video izletirseniz izletin onu görmek, onu yaşamak, deneyimlemek ayrı bir şey. 3. defa aynı takımla oynuyor olmamız oyuncularda da farklı hissiyat oluşmasını sağlıyor. Dolayısıyla hangi pası en çok sevdiği, hangi atışı daha çok sevdiği, hangi pozisyonda topu almayı en çok sevdiği neredeyse ezberlenmiş durumda. Böyle olduğu zamanda sanki bir playoff serisinin 3. maçı gibi olmuş oldu. Yakın zamanlarda 3. defa oynadığımız için ona karşı bir bağışıklık geliştirildi. Furkan'ın net ikili sıkıştırma ihtiyacı duymadan iyi savunduğunu düşündüğümü söyleyebilirim Barac'ı.


Bence basketbol bir farkı koruma oyunu değil, oyunu net soğutma oyunu değil. Bizim gibi düzen ve ritim içinde oynamayı seven takımların doğasına da uygun bir şey değil. Genel olarak bir çok takım oyunu yavaşlatmak, oyun ritmini düşürmek için hem gerek faulün daha çok yapıldığı, gerek oyunun daha statikleştiği alçak post oyunlarını tercih ediyorlar. Bizim alçak postta hedef bir oyuncumuz yok bildiğiniz üzere. Bu da aslında buna sebebiyet veriyor ama biz buna çözüm olarak müdafa sertliğimizi aynı seviyede tutuyoruz. Öndeysek ve sayı yemezsek hiç bir takım bizi yakalayamaz gibi basit bir mantıkla hareket ediyoruz aslında, böyle bakıyoruz bu olaya. Bunun dışında bu maç özelinde iyi iş yaptığımızı söyleyebilirim. Ancak basketbol maçının doğasını anlamak lazım. Bir çeyrekte 15 fark, maç sonu 60 fark aritmatiğinde ilerlemiyor basketbol maçı. 5 dakikalık bir periyotta bile 2 kere yenip 3 kere çıkabilirsiniz, momentumun gelişimi olarak. Temel olarak bunun doğasını anlamak daha kolay bir şey. Olympiakos maçı için de aynı şey geçerli. Kendi sahamızda oynadığımız Olympiakos maçını düşünelim. İlk çeyreği yakın biten bir maç, 2. çeyreği 14 farkla öne geçiyoruz aynı çeyreğin içinde fark kapanıp neredeyse beraber olacak çeyreği 10 sayı önde kapattığımız maç uzatmaya gidiyor. Uzatmada momentumu aslında kaybetmiş olan takım maçı kazanıyor. Basketbol maçı çok büyük bir dünya. Akışı içinde çok şeye gebe bir şey. Bunun doğası gereği olan sayısız inişi/çıkışı anlamak lazım. İlla maçların sonlarını oynamayı bilmek diye bakmıyorum ben buna. Bizde süratli hareket etmeyi, 5 oyuncuyu da aynı ritimde, aynı sürate yakın bir zincirin parçaları olarak hareket ettirmeyi diğer takımlardan daha farklı bir şekilde benimsiyoruz. Tabii sahada bazen çok kalan oyuncularımız oluyor oyunun doğası gereği. Ufak aksamalar, bu tabii bizim bütün sistemimizi biraz yavaşlatıyor. Biz 5 oyuncunun hareketinden üretmeye çalışıyoruz, bir çok takımın yaptığı gibi tek oyuncunun becerisine endeksli oynamamaya çalışıyoruz. Takım basketi atmaya çalışıyoruz, birey basketinden daha çok. Burada da belirli parçalar yorulunca, aksayınca, sakatlık olunca gibi şeyler olduğu zaman bizim durağanlığımız biraz daha göz önüne geliyor. Aslında bu maça bakarsak daha verimsiz oynayan takım biz değildik, Anadolu Efes maçı üzerinden bakarsak. Daha tıkanık oynayan takımda biz değildik. Biz kendi organizasyonumuz içinde bazı şeyler ürettik. Oyunun belirli noktalarında özellikle yarı saha tempomuzda düşmeler oluyor. O düşmeler üzerine biz de çok konuşuyoruz, kafa yoruyoruz, oyuncularımızla da bunu paylaşıyoruz çeşitli yöntemlerle. Elbette bu düzeltilmesi gereken bir şey. Ancak sebebini soracak olursanız, sebebi; bizim daha entegre bir süreç sonunda basketleri buluyorlardı, bu entegre sürecinde, bir zincir en zayıf halkası kadar kuvvetlidir mantığı dahilinde belirli aksamalar olduğunda biz iyice durağanlaşmış gözüküyoruz. Halbuki aslında bu tamamen bir anlayış, felsefe gereği. Bizim attığımız basketlerin nasıl diğer takımların attığı çoğu basketten güzel olur. Böyle de bir riski var bu düzende oynamanın. Bu hep konuştuğumuz bir şey. Biz 5'e 5 süratli hareket etmesi gereken bir takımız çünkü bireysel performans ile değil takım performansı ile basket atmak istiyoruz. Zaman zaman bu konuda sıkıntılar oluyor. Bunu bazen bireysel beceriler ile çözüyoruz ama daha çok yine takımın ritmini arttırıp, molada bunun üzerine konuşup yorulan oyuncuyu değiştirmek üzerine hareket ederek bunu yapmaya çalışıyoruz. Biz o zaman başarılı oluruz bir çok zaman. Bazı zamanlarda da olamıyoruz, bahsedilen tıkanıklık bu olsa gerek. Bu bizim farkında olduğumuz bir şey. Üzerine çok ciddi mesai ayırıyoruz.

Her oyunun bir kuralı var. Türkiye liginin bir kuralı var, Euroleague'in başka bir kuralı var daha doğrusu yok. Basketbolun global olarak gittiği istikamet belli. Biz diğer takımlara göre Türk oyuncularının daha ciddi rol aldığı takımlardan biriyiz, bu çok açık ve aşikar. Türkiye liginde bu kuralın daha çok bizim avantajımıza olacağını düşünüyoruz. Onun ötesinde biz zaten rotasyonumuzu iyi kullanan, dakikaları iyi paylaştıran bir takımız. Euroleague maçında da 4 yabancı mı, 3 yabancı mı, 5 yabancı mı diye bakılmıyor. O oyunun, o anın kuralı neyse ona göre oynanıyor. Türk oyuncular konusunda şanslı takımlardan biriyiz.

Oyunun, hatalar oyunu olduğunu anlamak lazım. Aceleci davranmak ile çabuk oynamak arasında ince bir çizgi var. O çizginin bizim oyun kalitemiz doğrultusunda iyi belirlenmiş olması çok önemli. Biz çoğu zaman bunu iyi yapıyoruz. Biz süratli hareket ediyoruz ve bazen çabuk kırılan defanslara karşı erken atışı kolay bulabiliyoruz. Bu yoksa 24 saniyenin ilerleyen noktalarında da üretebileceğimiz pozisyonlarımız var. Çünkü biz bir yerde avantaj elde edip onu çabuk paslarla başka noktaya taşımak üzerine kuruluyoruz. O akıcılık dahilinde hatalar elbette olabiliyor. Bir basketbol takımı bir maç içinde 8-18 arasında normalde top kaybı yapar. Bunu tabii minimize etmek önemli. Biz bunu daha iyi karar veren oyuncuları, maçın kritik noktalarda sahada tutarak yapmaya çalışıyoruz. Maçın bir bölümünü Ender - Jaka - Jamon gibi 2 ya da 3 oyun kurucu ile oynamamızın temel sebebi bu. Bence maçın sonlarını, Olympiakos maçının ardından belirli istisnalar dışında fena oynamıyoruz, o konuda da baya yol kat ettik. Önemli olan tekrar söylüyorum kendi üzerimize sadık kalabilecek akıcılığa ulaşmak. O akıcılık olmadığı zaman hata oluyor. Öte yandan şu önemli bir nokta; top kayıpları rakip takıma en kolay basket atma şansı veren iki öğeden biri basketbolda. Çünkü top kaybının üstüne hızlı hücum çok kolay oluyor, ikicinsi de hücum ribaundu zaten. Biz bu iki öğeyi limitlemek için çok uğraşıyoruz ve bence yine söyleyeyim; Olympiakos maçından bu yana bu konuda da çok kat ettik ve bunun üzerinde çok duruyoruz. İyi geri koşmak, akılda kalan pozisyonların tabii istisnai burada hatalar olması çok normal ama top kayıplarından sonra bile hızlı hücum yemeyen bir takım yolunda çok ciddi adımlar atıyoruz. Maçın bir daha tekrarını seyreden arkadaşlar, takım özelinde bunun çalışmasını çok yaptık ama açık sahada iyi noktalara gidip üçlükler bulan Vujacic'i Shipp'in ne kadar erken bulduğunu, ne kadar iyi kovaladığını görmüşlerdir. Topu ne kadar yavaşlattığımızı, faullerimizi özellikle 4 faule ulaşmadan önceki faullerimizi ne kadar doğru kullanmaya başladığımızı görmüşlerdir. Bu bizim geliştirmemiz gereken bir şeydi. Bu konuda da gerekli çalışmaları yaparak bence çok yol kat ettik. Bizim için çok önemli bir şey açık saha basketi yememek dolayısıyla top kaybı yapmamak. Sonuç olarak bence bu konuda yol kat ediyoruz ama akılda kalan şey basketi yediğin için o oluyor. Oyunda hatalar oyunu, tabii hücum ribaundu vereceksin, elbette top kaybı yapacaksın, top kaybı üzerinden 2-3 tanesi kendi çemberine kolay sayı olarak dönecek. Maçın geneline bakarsak, Anadolu Efes takımı 56 sayının her birini atmak için zorlandı mı, zorlanmadı mı buna bakmak lazım. 56 sayının tamamını atmak için uğraştı mı? Tamamında karşısında müdafa oyuncusu var mıydı? Tamamında temas gördü mü, bir kaç pozisyon hariç? O yüzden 56 sayıda kaldılar yoksa bu takımın kapasitesi 56 sayı atmaktan çok daha derin bir kapasiteye sahip. O yüzden böyle oluyor. Bir takımı değerlendirirken resmin bütününe bakarak, maçın bütününe bakarak değerlendirme yapabilmek bence daha önemli. Elbette o söylenen pozisyon bizim en istemediğimiz pozisyon. İşte hakemle konuşurken yakalanmak, topu durduramamak, ikinci atış şansı vermek o sanki olmaması gerekenlerin hepsinin olduğu bir pozisyondu ama en azından bundan bir tane daha yok. Böyle olması bizim iyi oynadığımızın da göstergesi. Yoksa hata olacak. İnsanlar takımlarını niye seviyorlar? Bazısı hata yapan bir takımın olduğu zaman yaptığı hataları hatırlıyorsun ama daha az hata yapan bir takım olduğu için maçları kazandığı için o takımı daha da çok seviyorsun bir yandan da. Aklında hataların berrak, tek tek kalıyor olması asıl o hataların az olduğunu gösteriyor olabilir.

Biz maçların başında Boris'i kullanmayı seviyoruz, orada da işlevsel oluyor. Ancak kadronuzda o pozisyonu oynayabilecek 2 tane daha oyuncu olduğundan süreleri paylaştırıyoruz. 2 faulü yaptığı zaman bazen çıkarıyoruz, bazen çıkarmamayı tercih ediyoruz. Bir oyuncunun o anki durumda rakibin ne oynadığı, kimle oynadığı, bizdeki sakatlık durumuna göre değişkenlik gösterecek şeyler bunlar. Bu yüzden bunu böyle yapıyoruz diye bir genelleme yapmak zor. Bir oyuncuyu oyundan çıkarmak için faul gibi, atış kaçırması gibi, müdafada problem yaratması gibi şeyler olabilir. Bir de rotasyonun gereği dinlendirme, maçın sonuna daha taze tutabilmek için gibi biraz daha az görünen sebepleri de olabilir. Bunların her biri gayet doğal oyunun içinde şeyler. Tabii bizde oyuncularımızı hakkıyla, layığıyla ve alkışlanarak kenara almayı tercih ediyoruz. Bazı maç öyle oluyor, bazı maç öbür türlü oluyor, bunu anlamak lazım ama biz o pozisyonu 3 oyuncuyla oynadığımız için elbette bir süre sonra herkesin kenara gelmesi gayet doğal. Savovic bu kadar oynar, bu kadar oynamaz gibi bir peşin hükümle hareket etmiyoruz.

Olympiakos en çok faul alan ve en çok faul atışı kullanan takımı. Faul yapmak şöyle bir şey; modern basketbolda faulün yeri ve tanımı aslında baya bir değişti. Bir çok zaman faul yapmak istenen ve arzulanan bir şey oluyor. Mesela faul atışı iyi olmayan bir uzunu çembere yakın bir yerde topu alıp, kolay bir pozisyon elde ederse faul hakkı dolmuş olmasına rağmen o faulün yapılmasını tercih eden koçlar artık çoğunlukta ya da açık sahada hızlı hücumu kesmek noktasında, hızlı hücumu mu yiyelim yoksa faul çizgisine mi gönderelim ikileminde faulü tercih eden koçlar var. Faul hakkı dolmadan önce yapılan faullerden bahsetmiyorum bile. Neredeyse bütün büyük koçlar birebir geçilme durumunda kim olduğundan bağımsız hemen çabuk bir faul yapılıp, rakip takımın biraz da sertlikle püskürtülmesinden yana. Oyunun içinde faulün kullanımı değiştiği için faul sayılarına karşı farklı bir açıdan yaklaşmak lazım ama faul atışı derseniz, faul yerine ona serbest atış sayısı diye bakmak lazım. Gerçi bu konuda da Olympiakos Euroleague lideri, şu ana kadar oynanan 15 maç sonunda. Dolayısıyla biz özellikle Spanoulis önderliğinde çok kolay bir şekilde faul çizgisine gitmek istediklerinden haberdarız, bunu ayağımızı yere sağlam basarak belirli noktalara rakiplerden daha önce vararak ve her şeyden ötesi kolay atış pozisyonunda, onlara kolay sayı pozisyonuna getirecek açık saha basketleri ve hücum ribaundlarını limitlemek gerek. Faul çizgisine gitmeme kriterlerini azaltmak istiyoruz. Bu gibi durumlar faule en çok gebe olan durumlar. Temel prensibimiz arasında bunlar var, konuştuğumuz şeyler. Ancak faul yapmayacağımız diye kendi sertliğimizden, kendi duruşumuzdan taviz vermek istemiyoruz. Çok oyuncuyla oynayan bir takımız, faullerimizi iyi bir şekilde kullanabiliriz. Elbette rakibi çizgiye götürecek, özellikle iyi faul atan oyuncularını çizgiye götürecek faulleri yapmaktan kaçınmak isteriz ama bu maç özelinde değil bu, her maç için geçerli. Sert bir savunma dediğimiz, Mahmuti savunması dediğimiz savunma anlayışından ödün vermeden rakibe kolay sayı atacak pozisyonları, dolayısıyla faul doğuracak pozisyonlara sokmadan o pozisyonların başımıza gelmesini engelleyerek bunu engellemek en makul çözüm gibi duruyor şu anda. Umarım başarılı olabiliriz.

Biz şu ana kadar Boris'in ilk geldiği noktada genel gelişiminden açıkçası memnunuz. Boris genç bir oyuncu, kendi sınırları hariç hiç bir yerde yaşamamış bir oyuncu. Tamam bu oyuncular ücretlerini alan profesyoneller, bu gözle bakıyorsunuz ama Boris bir anlamda evinden ilk defa uzakta yaşayan 25 yaşında bir delikanlı. Başka bir kültür, başka bir dil, başka bir hayat tarzı, başka trafik, başka seyahat ve çoğu zaman daha üst seviye maçlar elbette ilk geldiğinde biraz zorlanması gayet doğal bütün bunlar sebebiyle. Böyle baktığımız zaman, aslında uyum sürecini çok kısa sürede aşmaya aday bir oyuncu olarak gözüküyor. Zaman kesinlikle yardımcısı olacaktır. Bir çok çalıştığım takımda, bir çok sezon ortasında gelen oyuncu oldu bunların arasında bir kıyas yapacak olursanız ilk defa ülkesinin dışına çıkan bir oyuncu olmasına rağmen adaptasyon sürecini oldukça kısa sürede tamamlayacağına inandığımı söyleyebilirim, diğer şekildeki oyuncular ile karşılaştıracak olursak.
 

Üst