Spor kitaplari

Sporu hayatla bağlantısını koparmadan anlatan çok değerli biyografiler, otobiyografiler, organizasyon veya kulüp tarihlerini anlatan kitaplar vs her hafta kitapçılardaki yerini alıyor. Ülkemizde kitap okuma alışkanlığı içler acısı seviyedeyken "Spor Kitabı" tanımlamasına uyan kitapların kendilerini göstermesi çok daha zor oluyor tabi. Talep az olunca da yabancı yazarların ve sporcuların kitaplarının çevirileri yapılıp basılması ihtimali düşük seviyelerde oluyor. Ben de kendi kapımın önünü süpürmek adına bu başlığı açıyorum. Burada yeni çıkıp çıkmaması önem arz etmeden okuduğumuz spor kitaplarını paylaşalım. Ben ayrıca yeni çıkanların bilgisini vereceğim zaten.

Bu haziran ayında Arka Kapak dergisinde, sadece koçluk becerileriyle değil karakteriyle de "Efsane" ünvanını hak etmiş Bob KNIGHT'ın 1 sezonuna ve kişiliğine mercek tutan John FEINSTEIN'ın "Zaferin Kıyısında" isimli biyografik eserinin eleştirisini yazmak nasip olmuştu. Ben de bu yazıyı burada paylaşacağım;

ÇATLAK BİR BASKETBOL KOÇUNUN ÖYKÜSÜ

Basketbol tarihi incelendiğinde oyuna damga vurmuş birçok oyuncu ve koç karşınıza çıkacaktır. Ancak çok azı Bob KNIGHT gibi oyunun ruhunu içerisinde barındıran ‘özellikli’ insanlar arasına girebilir. Dönemine farklı tarzıyla sadece saha içinde değil-ki saha içinde 3 NCAA(Amerikan Kolej Sporları Derneği) şampiyonluğu, 1 Olimpiyat şampiyonluğu halihazırda bulunmaktadır- saha dışında da damga vurmuş bir deha Bob KNIGHT. Oyuncularından yapabileceklerinin en iyisini kendi iyilikleri için isteyen bir saha içi general, okul başarılarını -saha içindeki performanslarından bağımsız olarak- umutla bakabilecekleri bir gelecek için ciddiyetle yaklaşılması gereken bir konu olarak gören idealist bir eğitimci. Ancak tavırlarıyla en yakınındakilere korku salan, en sakin anında bile küfür sosunu cümlelerinde kullanmakta cömert davranan, işler ters gittiğinde bir ‘jedi’ olmadığına şükredeceğiniz türden zor ama merak uyandıran bir karakter.

Zaferin Kıyısında(Orijinal adı; A Season On The Brink); Spor Gazetecisi John FEINSTEIN’ın, Bob KNIGHT’ın 1 yılına gölge olmuş hissiyatı verecek derinlikte ‘dürüst’ bir biyografik eseri. Kitap, Bob KNIGHT’ın koçluğunu yaptığı NCAA Basketbol liginin köklü Indiana HOOSIERS takımının 1985-86 sezonuna kendinizi takımın bir koçu, oyuncusu ya da İdarecisi yerine koyabileceğiniz kadar yakınına ışınlıyor. Bunu yaparken de yerinde bilgilerle hiç bilmeyen sıradan bir insana dahi Basketbolun inceliklerini, NCAA’in kaskatı kurallarını, zafere giden yolda işlerin nasıl yürüdüğünü, yerel halk için takımlarının nasıl bir anlam taşıdığını, dönemin politik rüzgarlarını da didaktik olmayan bir dille farkında olmadan özümsetiyor. Her ne kadar bir biyografi kitabı olsa da kişiler yaşadıkları dönem ve çevreden asla bağımsız düşünülemeyecek kadar mühürlenmiştir. Bu nedenle iyi bir biyografinin merak uyandıracak bir kişilik, güçlü bir kalem ve soyutlanmamış bir hayata ihtiyacı vardır. Döneminde de ABD’de “Best Seller” olup milyonlar satarak başarısını ispat etmiş ve yazarına çok sayıda spor kitabının önünü açmış spor kitapları arasında klasik mertebesine oturtulabilecek bir kitaptan bahsediyoruz.

Bob KNIGHT, hakkında biraz bilginiz varsa aklınıza ilk gelen şey muhtemelen masum turuncu plastik bir sandalye olacaktır. Çünkü, KNIGHT’ın hakemlerden ve onların genelde aleyhlerine olduğunu düşündüğü yanlış kararlarından pek haz ettiği söylenemezdi. Takımının ezeli rekabet içerisinde olduğu Purdue’ye karşı oynadığı bir günde hakemin faul kararı sonrası çileden çıkmış ve yaptığı tek yanlış o an orada o şekilde durmak olan sandalyeyi saha içine fırlatıvermişti. Kimseye değmese bile bu tepki KNIGHT için bile aşırıya kaçmak anlamına geliyordu. Her ne kadar kimseyi hedeflemediğini iddia etse de bu hareketi ne cezasız kalmış ne de bununla anılmasına engel olmuştu. Ancak kendisini takip eden ‘sandalye mesaisi’ nedeniyle karşılaştığı sorulara şu şekilde cevap vermeye başlamıştı;”…Eh, o zaman da Purdue karşısındayız, yine ayaktayım ben, bir ses duyup duruyorum, Normalde Asseembly Hall’da insanların bana verdiği öğütleri öyle pek dinlemem ama bu ses kalabalığın içerisinden sıyrılıp kulağıma geliyor sürekli: ‘Bob, Bob.’ Sonunda kafamı çevirip bakınca yaşlı bir kadın, hatta az biraz da anneme benzeyen bir kadın gördüm. Bana ‘Bob Bob.’ diyordu. Ben de ona doğru bakıp, ‘Bayan, size yardımcı olabilir miyim? Dedim. Oda bana, “Şimdi Bob, eğer geçen geceki gibi yine sandalyene oturmayacaksan, buradaki tribünler pek sert, o sandalyeyi versen ne de çok işime yarardı’ dedi. Eh şimdi, kadıncağız otursun diye sandalyeyi oraya fırlattığım için bana nasıl kızabilirsiniz ki? Aslına bakarsanız anneme bu hikayeyi anlattığımda bana ilk başta çıkıştığı için özür bile diledi.” Bob KNIGHT’ın burada da olduğu üzere hitap yeteneği onu asıl etkileyici kılan mücevheriydi.

KNIGHT ile geçirilen bir gün bile bir küfürün ne kadar geniş bir alanda kullanılabileceğini öğrenmenize yeterdi. Onun oyuncuları ve çalışma arkadaşları için nefes almak kadar sıradan bir hale gelse de küfürleri ve hakaretleriyle çalışılması zor bir insandı. Muhtemelen her şeyi kontrol edebileceği bir mecra olarak gördüğü için koç olmuş lider kişiliğinin takımının ya da organizasyonunun kontrolden çıkmasına tahammülü yoktu. Antrenmandan kovmalar ya da hakaretler bu durumda oldukça adil bir alışveriş oluyordu.

Lider ruhundan dolayı işine dört elle sarılmasından mütevellit uçlardaki sert davranışlarının yanında KNIGHT onu yarı yolda bırakmayanların hayat boyu dostu olurdu. Oyuncusu, asistan koçu, koç arkadaşı vs. eğer bir sorun yaşıyorsa KNIGHT yanı başında olurdu. 1981 NCAA Şampiyonu kadronun önemli isimlerinden Landon TURNER aynı yılın yazında trajik bir trafik kazası sonrası belden aşağısı felç olduğunda ‘Landon Turner Fonu’ için 400.000$’dan fazla para biriktirip Turner için harcayan da Bob KNIGHT’tı. Eski oyuncusu olan Jim THOMAS NBA takımı Indiana PACERS’ta kadrodan kesildiğinde de KNIGHT’tan ilişkilerini kullanması için yardım istemiş ve KNIGHT gerekli yerleri aramıştı. Ancak, haberler kötü olduğunda ona koçluk yapabilmesi için yüksek lisans yapmasını önermiş ve ;”6 yaşındaki zamanlarını hatırlıyor musun? O zamanlar mutlu bir çocuktun, değil mi? Basketbolu da o zamanlar daha hiç duymamıştın. Düşünsene, bir daha basketbol oynamasan da yine de mutlu bir insan olabilirsin.” diyerek teselli etmişti.
NCAA yönetiminin adaletsizliği nedeniyle kimi zaman tepkisini ortaya koysa da asla oyunu ‘kitabına göre’ oynamayan ve tüm başarılarını dürüstçe kazanan kararlı bir adam Bob KNIGHT. Üstelik oyuncu seçimlerinde de ‘iyi çocuk’ imajına önem veren ve öğrencilerinin üniversite mezuniyet oranıyla bunu kanıtlayan ebeveyn dostu bir koçtan bahsediyoruz.

Soğuk savaş döneminin bahşettiği üst düzey vatanseverliğiyle ‘General’ lakabını hak edecek seviyedeki sert liderliği onun Los Angeles’ta düzenlenen 1984 Olimpiyatlarında ABD Erkek Basketbol takımına koçluk yapmasını ve kazandığı şampiyonluğa ayrı bir anlam yüklüyor. Bu takımda o yıllarda Kolej oyuncusu olan Micheal JORDAN’a da koçluk yaptığını hatırlatalım. Belki daha sonra spor efsanesi haline gelmiş Micheal JORDAN’a uzun süreler koçluk yapamadı ama tedrishanesinden geçip koçluk yapacak Mike KRZYZEWSKI, Isiah THOMAS(NBA Efsanesi ve eski koçu), Steve ALFORD gibi isimlere dokunmayı başardı.

Bob KNIGHT; küfürbaz, kadın düşmanı, kibirli, patavatsız, öfkesini kontrol edemeyen bir adam olabilir. Ama aynı zamanda samimi, dürüst, komik, vefalı bir adam KNIGHT. Isiah THOMAS’IN KNIGHT ile ilgili bir soru üzerine; “Bilirsiniz, bazı zamanlarda elimde bir silah olsa onu vuracağımı düşünürdüm. Ama bazı zamanlar da vardı ki kollarımı ona dolayıp, sarılmak ve onu sevdiğimi söylemek isterdim.” şeklinde söylediği sözler Bob KNIGHT’ın ne kadar kendine has bir karakter olduğunu gözler önüne seriyor.
 
Dünya Kupası döneminin rüzgarıyla futbola son 10 yılın en büyük izlerinden bazılarını bırakmış Andres INIESTA'nın otobiyografik kitabı çıkmıştı. Bu eserle ilgili kaleme aldığım yazıyı sizlerle paylaşmanın vaktinin geldiğini düşünüyorum.

SAHADAKİ GÜVEN KAYNAĞI

Dönemimizin uluslararası en büyük futbol tartışması iki seçenekli bir seçim üzerinedir; ‘MESSI’mi yoksa RONALDO’mu daha iyi?’. Ancak bu iki gösterişli futbol yıldızının dışında çok önemli kariyerler gelip geçiyor 2000’li yıllarda. Onların belki de en önemlisi ise Andres INIESTA. Lionel MESSI’nin Arjantin Milli Takımında eksikliğini hissettiği adam olan INIESTA. Barcelona çarkının belki de en önemli dişlisi, sahadaki güven ve sabır kaynağı. Tıpkı saha dışında olduğu gibi.

Andres INIESTA “SANATÇI”; bir otobiyografiden beklenmeyecek ölçüde mütevazi bir kitap. Karakter olarak oldukça naif bir kişiliğe sahip olan INIESTA’dan farklı bir şey beklenemezdi zaten. “Her insan bir çocuk sahibi olmalı, bir ağaç dikmeli ve bir kitap yazmalıdır” mottosunun son halkasını tamamlamak için işe koyulmuş INIESTA. Gazeteci dostları Marcos LOPEZ ve Ramon BESA’nın yardımları ile uzunca bir zaman alan çalışmalarında INIESTA isminin büyüsünden çok ‘Andres’in saha içindeki ve saha dışındaki içten hikayesine şahitlik ediyoruz. Çünkü kendi ifadesiyle asıl amacı;”Google sayfalarında yer almayan hikayeyi…” anlatmak. Bu hikayeyi anlatış biçimiyle de saha içindeki maestro tarzından ödün vermediğini ve zaman zaman kendi kitabında geri çekilip özne olmayı bırakabildiğini görebiliyoruz.

“SANATÇI” , tıpki bir futbol karşılaşması gibi iki ana devreye ayrılıyor-‘sahada’,’saha dışında’. Ancak kitabın ilk bölümünde oldukça sarsıcı bir giriş yapıyor ve INIESTA’nın kariyerinin o ana kadarki en iyi sezonunun yaz aylarında içine düştüğü tarifsiz huzursuzluk duygusunu aksettiriyor. Oldukça riskli bir tercihle başlasa da kitabın bu bölümü belki de yıldızların dışardan görünen sarsılmaz mükemmellikteki yaşamlarının ne kadar da yanıltıcı olduğunu gözler önüne seriyor. Belki de kendi benliğinde kaybolmasını sağlayacak bir girdabın içindeyken hayat onu dalgaların üstünde kendi kıyısına geri getiriyor. Bu dönemde Teknik Direktörlüğünü yapan çocukluk idolü GUARDIOLA; “İyi hissetmediğin anda hiç zorlama. Sakın endişelenme. Maça devam etmeye çalışma, hatta bunu düşünme bile. Sadece bırak.Lütfen.” diyerek oyuncusunun hayatının en zor dönemlerinden birinde ona en büyük desteklerden birini vermiş.
Andres, eski bir futbolcu olan babasının da büyük çabalarıyla Barcelona’nın dünyaca ünlü futbol akademisi ‘La Masia’ da 12 yaşında kendine bir yer bulduğunda, artık ailesinden kilometrelerce uzakta yalnız bir çocuk haline gelmişti. Küçük bir kasabadan çıkıp Dünyanın en büyük kulüplerinden birinin altyapı takımında oynama fırsatı elde etmesi her ne kadar birçok çocuğun hayallerini süslese de Andres için ilk yıllar ailesinin özlemini kalbine gömmeye çalışmakla geçiyor. Bu durum zaten oldukça içine kapanık ve duygusal bir çocuktan bugünkü Andres’in yoğrulmasında çok önemli bir rol oynuyor.

Sahadaki INIESTA’nın artık kendini kanıksattığı dönemde takımın başına gelen GUARDIOLA için La Liga’da ilk 2 maçta alınan 1 puan ‘Demokles’in Kılıcı’ nın çok aceleci davranabileceğini gösteriyordu. Bu dönemde Pep GUARDIOLA ofisine çekilmiş işleri yoluna koymaya çalışırken, Andres’in “Endişelenmeyin mister. Her şeyi kazanacağız. Doğru yoldayız. Bu şekilde devam edin, tamam mı? Harika oynuyoruz, antrenmanlardan keyif alıyoruz. Lütfen, hiçbir şeyi değiştirmeyin.’ Demesi GUARDIOLA’nın içine düştüğü karamsarlıktan güvenle güçlü bir şekilde çıkmasını sağlıyor. Sonra ne mi oluyor? Birlikte kazanılan Şampiyonlar Ligi, 3 La Liga(İspanya Ligi), 2 Copa Del Rey(İspanya Kupası), 3 İspanya Süper Kupası Şampiyonluğu!

INIESTA için kuşkusuz futbol kariyerinin en unutulmaz anı 2010 Dünya Kupası’nda soğukkanlılığının eseri bir golle İspanya’ya futbolda makus talihinin izlerini silmesine yetecek kupayı getirmesiydi. O anı “Çevremdeki her şey birkaç saniyeliğine dondu. Sessizliği duydum. Bu bir çelişki gibi gelebilir ancak daha iyi nasıl anlatılacağını düşünemiyorum: İşitilebilir bir sesizlikti.” Şeklinde anlatıyor INIESTA. Ardından bu unutulmaz anda bir önceki yaz kaybettiği yakın arkadaşı Dani JARQUE-Barcelona’nın ezeli yerel rakibi Espanyol’un o dönemki kaptanı- anısına formasının altına giydiği beyaz tişörtün üzerinde yazan; “Dani JARQUE, her zaman bizimle” yazısıyla yakın arkadaşını sonsuzluğa kazıyor. Belki de son 1 yılda yaşadığı bulanıklığı tişörtünde şekil almış bir çığlıkla dışa vuruyor.

Andres INIESTA, bu kitapta neyi nasıl bu kadar iyi yaptığını anlatmıyor. Hayatını şekillendiren, onu ‘Andres’ yapan şeyleri ‘Freud koltuğu’na uzanmışçasına en içten samimiyetle anlatıyor. Belki de; “İnsanlar Google’a ismimi yazıyorlar ve beni tanıdıklarını düşünüyorlar. Ama aslında hiç tanımıyorlar.” Yakınmasına çare bulmayı arzuladığı kitabında bunu fazlasıyla başarıyor.

INIESTA, Barcelona’daki muhteşem kariyerine bu yaz son verdi. Dile kolay tam 4 Şampiyonlar Ligi, 1 Dünya Kupası, 2 Avrupa Kupası, 9 La Liga Şampiyonluğunun yanında 1 “Avrupa’da Yılın Futbolcusu” ödülü. Artık öyküsünün futbolculuk kısmını sonlandırmak üzere Japonya’ya yol almış olabilir ama şimdilerde onu belki de son kez üst seviyede izlemek için 2018 Dünya Kupası dev bir fırsat olacak.
 

Üst