Tarih Üzerine

Forumumuzda film başlığından tutun, Türkiye'de yaşanan siyasi olaylardır, dinlediğimiz müziktir, bugün ne yaptığımızdır vs. vs. aklımıza gelecek birçok başlık var. Ancak tarih ile ilgili bir başlık gözüme çarpmadı.. Bunu da ben açayım dedim...

Ve ilk konum... Hem bu konu bilgi alışverişi yapmamızda ve yeni bilgiler öğrenmemizde bizlere faydalı olur inşallah.

İlk yazım uzun ancak okumanızı tavsiye ederim. Biz Oğuz Türkleri olarak benimde bilmediğim şeyleri gördüm bu yazıda. Mesela Oğuzların anayurdu Maverünnehir değil Moğolistan ve Rusya arasında kalan ''Selenga Irmağı'' çevresi olduğunu öğrendim. Ve diğer bilgileri de kendiniz okuyun, tavsiyemdir... Çok güzel bir yazı bence.


pvyE2r.jpg



OĞUZ TÜRKLERİNİN TARİHİ VE BAZ KAĞAN

Şanlı Türk tarihine şöyle bir baktığımızda, zaman zaman Türk Devletinin başına geçen değişik boylarla, aileleri görmek mümkündür. İşte bunlardan birisi olan Oguzlar, tarih boyunca devamlı surette hem bağlı bulundukları hükümetler, hem de kendi kurdukları devletlerle sürtüşme halinde yaşamıştır. Bu bakımdan, Baz Kağan hakkında bilgi vermeden önce, Oğuzlar konusunda bir-iki şey söylemekte fayda vardır.Şimdiye kadar kitabelerden çıkardığımız netice, Oğuz adının tek başına kullanıldığı gibi, çeşitli rakamlarla ifade edilen birlikler altında da yaşadığı şeklindedir. Bunun yanı sıra Köktürkçe yazılı kitabelerde onlar Tokuz Oğuz, Üç Oğuz, Altı Otuz ve Sekiz Oğuz isimleriyle de anılır. O zaman akla şu soru geliyor: Aynı çağlarda bu federasyonların hepsi var mıydı? Eğer yazıtlara bakacak olursak; Oğuzlar, Uygurlar iktidara gelmeden önce Tokuz Oğuz’dular. Ancak, Uygur dönemine ait Şine Usu Yazıtından Uygurlar devrinde Sekiz Oğuz diye bir boy birliğini öğrenmekteyiz.


9vnyBo.jpg




Yine Bilge Kağan Kitabesi’nde Üç Oğuz savaşından bahsedilmektedir. Öyle ise, bütün bu federasyonlar 7-9.yüzyıllar arasında mevcutturlar. Bununla beraber, 10. yüzyıldan kalma bazı metinlerde bir Oğuz Öge ile onun 24 komutanından haberdar olmaktayız.Demek ki, Oğuzlar 10. asrın başında 24 boy halinde bir ittifak meydana getirmişlerdir. Ancak burada bir şeyi hatırlamak gerekiyor; kitabelerde geçen Oğuz federasyonlarının sayısı 26’dır. Fakat bugün için bilinen bir gerçek, Oğuzlar 24 boya mensuptur ve iki kısma ayrılırlar; Boz Oklar, Üç Oklar. Görüleceği üzere yazıtlarda tespit edilen yirmi altı sayısından, 10. yüzyıldaki yirmi dört Oğuz boyu iki üye eksiktir. Ayrıca Kaşgarlı Mahmud’un eserinde de onlar 22 kabileden ibarettir. Bizim bu konudaki fikrimiz şudur: Çağlar içerisinde Oğuz federasyonuna çeşitli boylar girip çıkmıştır. 10. asırda ise federasyon son şeklini aldı. Bütün bu açıklamaların sonunda belki, Oğuzların Tölös boylarından ve Türk soyundan olduklarını söylemekte bir sakınca yoktur.Kök Türkçe yazıtlardan, Oğuzların yurdunu Selenga’nın doğusunda tespit ediyoruz. İslam coğrafyacılarının eserlerinde, Yafes’in soyundan gelen Guz (Oğuz), Bulgarların kıyısında yer tutmuştur deniyorsa da, bu bilgi daha sonraya aittir ve Oğuzların batıya yönelmeye başlamaları, 8. yüzyılın ikinci yarısından sonra olmuştur. Çünkü Kök Türkçe yazılı belgelerde, Kök Türk Kağanlığına karşı ayaklanan Oğuzların, Uygurların hakimiyetine de baş kaldırdıklarını ve bu çağın bitiminden itibaren onlarla alâkalı bir kayda rastlanmadığını da biliyoruz. Bu da bize onların batıya doğru kaydıklarını gösteriyor. Orta Asya’daki açlık, kıtlık ve kardeşler arasındaki bu savaşların ardından umumiyetle Sır Derya boylarına gelen Oğuzlar, buradaki Peçenekleri daha batıya sürerek, yeni bir yurt tuttular. Muhtemelen Oğuz Kağan Destanı’ndaki Peçenek-Oğuz mücadelesi bu dönemin izlerini taşımaktadır.10. asrın ilk yarısında Oğuzların başlarında bir yabgunun bulunduğu ve merkezlerinin de Yangıkent olduğunu İslam kaynakları kaydetmektedir. Bu memleket genel manada İrtiş ve İtil Nehirleri arasındaki bozkırları içerisine almakta ve güneyde Sır Derya ve Üst Yurt sahalarını kapsamaktaydı.İslam tarihçileri Oğuzları çok geç tanımışlardır, bu yüzden de zaman zaman Oğuzlarla, Uygurları birbirlerine karıştırırlar. Osmanlı’nın da ataları olan bu Oğuzların bir özelliği de isyankâr tavırlarıdır. 10. yüzyılın ilk yarısında başlarında Yabgu unvanlı biri bulunan Oğuz Türkleri, kendi içlerinde tam bir bütünlük sağlayamadılar. Ara-sıra dini meselelerden, ara-sıra da iktidar hırsından dolayı birbirleriyle kavga yaptılar.



11. asırla birlikte kalabalık Türk kuvvetleri halinde Anadolu ve Suriye bölgelerine gelen Oğuzlar, dünya tarihinde çok önemli gelişmelere sebep oldular. İslamiyetin kabulünden sonra Türkmen ismiyle de anılan ve Horasan bölgesinde iyice kuvvetlenen Oğuzlar, buraların hakimi durumundaki Gazneliler ile kıyasıya bir mücadeleye girdiler. Tarihteki ilk büyük devletleri Selçukluları Kınık boyuna dayanarak kuran Oğuzlar ile Gazneliler arasında devam eden savaşların en büyüğü ve önemlisi Merv civarındaki, Dandanakan kalesi yakınında oldu. Selçuklu Oğuzları Sultan Mes’ud idaresindeki Gazne ordusunu 23 Mayıs 1040’da müthiş bir bozguna uğrattılar ve böylece Türk Dünyasının lideri oldular. Bazı ilim adamlarına göre bu tarih, Anadolu topraklarında kurulan Türkiye Devleti’nin başlangıcı olarak kabul edilmektedir. Bu Oğuzlar, Selçuklu soyunun zayıflamasında da etkili olduktan sonra, Osmanlı hanedanı kanalıyla iktidarı Kayılara bıraktılar ve 600 sene gibi uzun bir müddet Türk-İslam aleminin önderliğini yapmakla beraber, dünyanın da en güçlü ülkelerinden biri olma unvanını kazandılar.





gjdXr5.png





Bilindiği üzere 630 tarihinde Kök Türk Kağanlığının fetret devresine girmesi üzerine, başta batıdaki On Oklar ve bazı beyler ülkenin çeşitli yerlerinde idareyi üstlenmeye talip oldular. Önce hanedandan Yükünç Şad (Yü-ku)638’lerde On Okların da yardımıyla birliği sağlamaya çalıştı. Ardından 640-648’lerde ise, İllig Kagan mağlûp olduğu sırada, Çin’e teslim olmayan Türkler, Börülü (Aşina) soyundan ve On Okların Tuglu (Tulu/ Törü) grubundan gelen ve unvanı Çince belgelerde Hu-po şeklinde yazılan Ch’i-pi’yi (K’i-pi/ belki Kıpçak ya da Çepni Beg) kağan yapmak istemişler. Fakat Tarduşlar bu zamanda çok kuvvetli olduklarından bu cesareti gösterememişlerdi. Ch’i-pi’nin (Kıpçak Beg) gelecekte kendileri için bir tehlike olmasını istemeyen Tarduşlar, onu ağır bir yenilgiye uğrattılar. Bunun üzerine Kıpçak Beg (Ch’i-pi), Altay Dağlarının kuzey eteklerinde otağını kurarak, kendisini Küçük Kıpçak Kagan (İ-chu Ch’i-pi) ilan etti. Burası üç tarafı dağlarla çevrili, ancak bir yanından atların ve arabaların girebildiği, bereketli ve geniş bir bölgeydi. Tıpkı Türklerin türeyişindeki Ergenekun vadisine benziyordu. Otuz bin kadar adamı vardı.Tarduşlar tarafından mağlûbiyetinden sonra, daha da kuvvetlenen Küçük Kıpçak Kagan’ı (Ch’i-pi), Karluk ve Kırgızların bir bölümü destekledi. Küçük Kıpçak (Ch’i-pi) Kağan’ın Çin’in tabiyetine girmeyeceğini anlayan imparator T’ai-tsung Uygur, Karluk ve Bugulardan sağladığı destek kuvvetleriyle, Kıpçak Kagan’ın (Ch’i-pi) üzerine yürüdü. Hakanın oğlu gelen müttefik orduyu yendi ise de, Karluk, Uygur, Bugu, Çumukun ve Kırgız gibi kabilelerinin ihaneti ona büyük bir darbe indirdi. O, yüz kadar adamı, karısı ve çocuklarıyla birlikte kaçmayı denedi, fakat Çin ordusu onu Altaylarda yakaladı (650) ve Çin başkenti Chang-an’a getirdi. Böylece Türk milleti bir kere daha birbirini çekememenin neticesi olarak, han yaptığı hanını kaybetmiş oldu.



Bu kez de On Okların Tuglu (Tulu/ Törü) boyuna mensup Uluğ İşbara (Ulug Börü/ Aşina Ho-lu) , Nu-shih-pileri de (Arslan Begliler) kendi tarafına çekerek istiklalini açıkladı (651). Ancak Uluğ İşbara 657 yılında, Cungarya’da Ebi-nor’un yakınlarında Çinliler tarafından pusuya düşürüldü. Yanındaki az bir kuvvet ile Çinlileri epey uğraştırdı. Binlerce adamını yitirdi. Uluğ İşbara kaçmayı başardıysa da, Taşkent bölgesinin yerli ahalisi tarafından yakalanarak, Çin’e teslim edildi. O da tıpkı İllig Kağan gibi esarete dayanamayarak öldü ve onu da İllig Kağan’ın türbesine gömdüler.Bir dizi mücadelenin ardından önce, 671 yılında artık Kök Türk aksakalları arasına girmiş olan Tugçu Börü (Aşina Tu-chi) halkı etrafına toplamaya başladı ve 676’da kendini kağan ilan etti. Nihayet 679’da Bengçi Arslan (A-shih-te Feng-chih) ve Ubangu Arslan (A-shih-te Wen-fu) adlı iki lider, halkı ile beraber Çin’e kafa tuttular. Börülü (Aşina) soyundan ve Çin kaynaklarında adı A-shih-na Ni-shu-fu (İni Çor Börü) şeklinde yazılan Kök Türk beyini kağan seçtiler. Diğer Kök Türk ileri gelenleri de bu ayaklanmayı destekledi. Ancak Çin geleneksel politikasını uygulayarak Türklerin arasını açmayı başardı. Yakalanan 54 Türk beyinin kafaları Çin başkentinde, pazar yerinde kesildi.Bu arada Ötüken’in merkezi Oğuz Türklerinin eline geçmiş idi. Fakat Börülü beylerinden Kutlug Şad, onun kardeşi Kapgan ile Tonyukuk da Çin’in kuzeyinde yeni bir hareket başlatıyorlardı. Çünkü “Türk Tanrısı, Türk milleti yok olmasın diye İl-teriş Kağan ve İl Bilge Katun’u halk içerisinden çekip yükseltmişti”.



onGE2Q.jpg




Onların bu teşebbüsü öyle bir akis buldu ki, çevrelerindeki insanların sayısı gün geçtikçe arttı. 682 ile 687 tarihleri arasında Çin’e onbir sefer açtılar ve bunların neticesinde önemli başarılar kazandılar. Arkasından siyasi ve idari yeni bir düzenleme yapan Kutlug, Orkun’daki Türk başkentine doğru yürüyüşe geçti. Bu sırada Oğuzların da başına Baz Kağan vardı. Bu Oğuz beyi; Çin’e ve Kıtan’a elçilerini yollayarak, Börülüleri ortadan kaldırmanın yollarını anlattı. O: “Börülü Türkleri yürüyor, onların kağanı yiğit, aygucısı bilgedir. O ikisi var olduğu müddetçe Çin’i ve Oğuz’u da öldürecekler. Çin güneyden, Kıtan doğudan, ben kuzeyden saldırayım”, diyordu.Bunun üzerine Kök Türk tigini Kutlug’un ayguçısı, yani danışmanı olan Tonyukuk, gece gündüz oturmadan ve dinlenmeden kendilerine karşı bir ittifak meydana getiren Oğuzlar, Çinliler ve Kıtanları nasıl yeneceğini düşündü. Çünkü durumları çok kötüydü. Dahilden ve hariçten kuşatılmış gibiydiler. Dışarıdan Çinliler ve Kıtanlar, içeriden de Oğuzlar, Börülüleri tehdit ediyordu. Bütün bu olumsuz şartlarda Tonyukuk, Kutlug’un da onayını alarak düşmanlarına karşı harekete geçti. Hem kendi teşebbüslerini meşrulaştırmak, hemde bütün Türk boylarının itaatını sağlamak için kutlu yurda yeniden sahip olunması gerekiyordu. Bu yüzden de Baz Kağan’ın idaresi altındaki Oğuzların boyun eğdirilmesi şarttı.Oğuzların bu gözü pek başbuglarının Tengri adında bir oğlunun olduğunu da bilmekteyiz. Ancak onun Kök Türk savaşlarına katılıp-katılmadığı hakkında bir belgemiz bulunmuyor. Adına taş yazılan bu çocuğun belki de, Kök Türklerle son vuruşmadan biraz önce öldüğünü söyleyebiliriz. Çünkü, eğer Kök Türk savaşlarına katılmış olsaydı, Orkun Yazıtlarında onun da adının geçmesi gerekirdi. Halbuki bu belgelerde böyle bir şeye rastlamıyoruz.687 senesinde harekete geçen Kutlug, Kapgan ve Tonyukuk’a şans da yardım etmiştir. Aslında pek şans demek doğru olur mu, bu tartışılır ama her zaman olduğu gibi Çinliler ve Kıtanlar müttefiklerini yani Oğuzları yalnız bıraktılar. Togla Nehri kıyısında Baz Kağan’ın idaresindeki Oğuzlarla, Kutlug’un yönetimindeki Börülüler arasında belki de Türklerin Çaldıran Savaşından önce, birbirleriyle yaptıkları en müthiş vuruşmalardan biri gerçekleşti. Sonuçta, bu harpten Oğuzlar yenik çıktı ve Baz Kağan da öldürüldü.Bunun üzerine Kutlug, İl-teriş unvanını aldı.



Oğuzların teslim olmasından sonra Ötüken Yış, Kök Türk Börülüler (Aşina) ailesinin eline yeniden geçti.
Etraftaki bütün boylar, Oğuzlar başta olmak üzere doğudan, batıdan, kuzeyden ve güneyden gelerek boyun eğdi ve Kök Türklere bağlılıklarını bildirdiler. Ama Baz Kağan’ın torunlarının devletlerine karşı isyanları sona ermedi. Onlar tarihleri boyunca hep dik başlı oldular. 8. asrın ikinci yarısından sonra dalga dalga göçler halinde bugünkü Türkistan topraklarına geldiler ve nihayet tarihin en muhteşem devletlerinden birisi olan Osmanlıları 13. yüzyılda, Türkiye topraklarında tesis ettiler.


d41pmr.jpg
 
Bunu bugün buldum... Çoğumuz bilmiyoruz belki de


OSMANLI İMPARATORLUĞU SOY AĞACI

Tozak
||
Kutluk
||
Kara Han
||
Oğuz Han
||
Gök Han
||
Gün Han
||
Kayı Han
||
Kabak Alp
||
Sarkuk Alp
||
Gök Alp
||
Basak
||
Temür
||
Sugançaf
||
Bakı
||
Baysunkur
||
Kayıtnun
||
Tugar
||
Aykulug
||
Baytur
||
Kızıl Buğa
||
Kaya Alp
||
Gündüz Alp
||
Ertugrul Beg
||
Osman veya Ataman Beg
||
Orhan Beg
||
Gâzî Murâd Hüdâvendigâr
||
Yıldırım Bâyezîd
||
Emîr Süleyman Çelebî
||
Mûsâ Çelebî
||
Mehmed Çelebî
||
II. Murâd
||
Fâtih Mehmed
||
II. Bâyezîd
||
Yavuz Selîm
||
Kânûnî Süleyman
||
II. Selîm
||
III. Murâd
||
III. Mehmed
||
I. Ahmed
||
I. Mustafa
||
Genç Osman
||
II. Mustafa
||
IV. Murâd
||
Sultân İbrâhim
||
IV. Mehmed
||
II. Süleyman
||
II. Ahmed
||
II. Mustafa
||
III. Ahmed
||
I. Mahmud
||
III. Osman
||
III. Mustafa
||
I. Abdülhamîd
||
III. Selîm
||
IV. Mustafa
||
II. Mahmud
||
Sultân Abdülmecîd
||
Sultân Abdülazîz
||
V. Murâd
||
II. Abdülhâmid
||
V. Mehmed Reşâd
||
VI. Mehmed Vâhideddîn
||
 
TÜRK DİLLERİ

ZLZg6A.png


Oğuz Grubu:

Türkiye Türkçesi / 80-85 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.
Azerbaycan Türkçesi / 35-45 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.
Türkmenistan Türkçesi / 8-10 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.
Gagavuz Türkçesi (Moldova) / 300 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.
Ahıska Türkçesi (Gürcistan) / 1 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.
Horasan Türkçesi (İran) / 400 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.
Kaşgay Türkçesi (İran) / 1.5 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.
Aynal Türkçesi (İran) / 7 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.
Afşar Türkçesi (Afganistan) / 300 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.
Salur Türkçesi (Çin) / 55 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.

TOPLAM : 130-145 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.

Kıpçak Grubu:

Kumuk Türkçesi (Rusya-Dağıstan) / 420 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.
Karaçay-Balkar Türkçesi (Rusya-Karaçay Çerkez, Kabardey Balkar) / 300 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.
Kırım Tatar Türkçesi (Ukrayna) / 500 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.
Tatar Türkçesi (Rusya-Tataristan) / 10-12 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.
Başkurt Türkçesi (Rusya-Başkurdistan) / 2.2 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.
Nogay Türkçesi (Rusya-Kuzey Kafkas) / 70 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.
Karakalpak Türkçesi (Özbekistan) / 400 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.
Kazak Türkçesi / 16 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.
Kırgız Türkçesi / 5.5 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.

TOPLAM: 35-37 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.

Uygur Grubu:

Özbek Türkçesi / 28-30 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.
Uygur Türkçesi / 20 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.
Yugur Türkçesi (Çin-Gansu) / 5 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.
Ayni Türkçesi (Çin-Sincan) / 7 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.

TOPLAM: 48-50 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.

Sibirya Grubu:

Yakut Türkçesi (Rusya-Yakutistan) / 456 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.
Dolgan Türkçesi (Rusya-Taymir) / 5 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.
Tuva Türkçesi (Rusya-Moğolistan-Çin) / 300 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.
Hakas Türkçesi (Rusya-Hakasya) / 65 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.
Altay Türkçesi (Rusya-Altay) / 75 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.
Şor Türkçesi (Rusya-Altay) / 10 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.
Çulim Türkçesi (Rusya-Altay) / 2.5 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.

TOPLAM: 913 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.

Ogur Grubu:

Çuvaş Türkçesi (Rusya-Çuvaşistan) / 2 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.

TOPLAM: 2 milyon kişi tarafından konuşulmaktadır.

Argu Grubu:

Halaç Türkçesi (İran-Kom) / 42 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.

TOPLAM: 42 bin kişi tarafından konuşulmaktadır.


q4bqj5.png


P503l5.png



NOT: Bu bilgiyi vikipediden aldım. Ancak eksiklik var. Oğuz Türkçesi'nin kullanım oranı %65 değil %70'tir. Irak'ta yaşayan 3 milyon, Suriye'de yaşayan 1 milyon, Bulgaristan'da yaşayan 1.5-2 milyon ve Yunanistan'da yaşayan 250bin Osmanlı'dan kalan Türkler listede yoktur. 6 milyona yakın daha kişi vardır bu grubun içinde.
 
7oqWvY.jpg


15.yy sonlarına ait bir Osmanlı miğferinde Kayı Boyu damgası.

1402'deki Osmanlı'nın Timur ile olan savaşından sonra ; Osmanlı Devleti kendilerinin Orta Asya'dan geldiklerini belli etme amacıyla ilk Türkleşme hareketi başlamıştır. Soy ağaçları çıkarılmıştır. Kendilerinin Mete soyundan geldiklerini söylemişlerdir. (Mete Han ile Oğuz Han'ı bir tutmuşlardır.) Ancak 50-100 yıl arası kadar sonra Türkçülük önemini kaybetmiştir.

Görüntünün Kaynağı : tarihtarih.com

*Fotoğrafın altındaki açıklama özbeöz kendime iyedir.
 
SELÇUKLULAR

zmGO2O.png


Selçuklular, kökeni Oğuz Türkleri'nin büyük bir kolu olan Kınık Boyu'ndan idi. Selçuklular, 11. ve 14. yüzyıllar arasında Orta Asya'nın bir bölümünü ve Orta Doğu'yu yönetti.


Selçuklular, Ortadoğu'da devletler kurarak 300 yıl boyunca egemen olmuş, Oğuzların Kınık boyundan bir hanedandır. Adı, hanedanın kurucusu Selçuk Bey'den gelir. Göçebe Türklerde bozkırdaki ırmakları geçiş büyük önem arzediyordu. Oğuzname'de yelkeni keşfeden kişi boyun önemli bir atası sayılmaktadır. Selçukluların kurduğu devletlerin ilki, Büyük Selçuklu Devleti'dir. Bu devlet daha sonra Anadolu Selçukluları, Kirman Selçukluları, Horasan Selçukluları,Suriye Selçukluları ve Irak Selçukluları devletleri olarak beşe ayrılmıştır.


Türklerin tarih boyunca kurdukları devletlerden en önemlilerinden birisi Büyük Selçuklu Devleti'dir. Selçuklular 24 Oğuz boyundan Kınık boyuna mensupturlar.


Oğuzlar 10. yüzyılda Sir-i Derya (Seyhun
) ile Hazar Denizi'nin doğusu ve Aral Gölü arasındaki bölgede yaşarken Kınık boyu da bunların arasında Sir-i Derya suyunun ağzına yakın oturmakta idi. 10. yüzyılın başında Oğuz Yabgu Devleti'ni ''Yabgu'' unvanı taşıyan bir hükümdar idare etmekte idi. Selçuklu ailesinin atası olan Temir-Yalıg (Demir yaylı) lakablı Dukak (veya Dokak)'ın Müslüman olduğu rivayeti de vardır. Dandanakan Savaşı ile Horasan'ı Gaznelilerden alacak olan Tuğrul bey ve Çağrı Bey ise Mikâîl'in oğullarıdır.


XBb8vj.jpg


yazılı kaynak: wiki.
 
Türklerde Üç Renk: Sarı-Kırmızı-Yeşil


1935'de, Altay’larda; 7-11. yüzyıllarda yaşamış Türk beylerinin mezarlarında yapılan kazılarda; yeşil, sarı, kırmızı ipekli elbise giydirilmiş cesetlerin bulunması, bu üç rengin Türklerde milli ve dini değeri bulunduğunu göstermektedir.

Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun bayrağı da yeşil-sarı-kırmızıydı. 1110-1189 yıllarında yaşayan İranlı alim Abdülcelil el Kazvini Kitab'un Nakz adlı eserinde diyor ki;
"Selçukluların melikleri ve sultanları eğer yüzbin asker toplarlarsa, siyah sancak askerlerde bulunmazdı; yeşil, sarı ve kırmızı sancak bulundururlardı."

Nitekim Osmanlılar da bu renkleri paşa sancakları, sultan sancağı, Tımarlı sipahiler sancağı, yeniçeri sancakları ve devlet armalarında kullanmışlardır.

Kaynak: Tarihe Yolculuk Dergisi (Tarih Tarih Dergisi)


zm1EAO.jpg



 
Türk adının Anadolu’da yayılmasında ise en etkili olanlar Selçuk Türkleridir. Selçuklular ile savaşlar yapmış, sıkı münasebette bulunmuş ve hatta hükümdarlarını İstanbul’a dahi davet ile ağırlamış olan Bizanslılar bu kavime asla Selçuk ismi ile hitap etmemiş onlara Türk adını vermişlerdi.


Kaynak: Hüseyin Namık Orkun, Türk Sözünün Aslı, Nümune Matbaası, İstanbul, 1940, s.29

www.tarihtarih.com

kjQ827.png
 
1YWj2p.png


NEVRUZ HAKKINDA BİLGİ


Fars kökenli dillerde Ruz gün anlamına gelir. Bu bayram, en eskiye gidilecek olursa Farsi kökenli bir bayramdır ancak Türk topluluklarının Orta Asya'nın batısına doğru Siri Derya ve Maverünnehir'e ilerlemeleri sonucu Farsi topluluklarla komşu haline gelmiştir. Bu durum 1000 seneyi aşan bir durumdur. Kazaklarda, Özbeklerde, Kırgızlarda, Tatarlarda ve bazı Oğuz devletlerinde (Azerbaycan-Türkmenistan) Nevruz çok ünlüdür çünki Oğuzlar (Dokuz Oğuzlar ve Üç Oğuzlar) ve Uygurları saymaz isek diğer Türk toplumları Farsi topluluklarla uzun süre bir arada olmaları sonucu kültürel, ekonomik, dini vs. birçok yönden alışverişleri olmuştur.

Ancak Türkiye Türkleri, Irak-Suriye Türkmenleri (Çoğu Osmanlı zamanında göç ettirildi ve de Selçuklu zamanında yerleştiler), Balkan Türkleri (Osmanlı zamanında nüfus arttırmak için gönderildiler), ve Uygurlarda bu kültür gelişmiş değildir. Tamam kutlanır ancak diğer Türk toplumları kadar çoşkusu yoktur.

Sebepleri şudur; İlk olarak Uygurlardan başlayalım

Uygurlar, kanıtlanabilir bulgulara göre neredeyse 1500 yıldır Doğu Türkistan denilen bölgede, yaşamaktalar. Bu bölge saf Türk kültürü içeren, başka kültürlerin fazla görülmediği bir bölgedir.

İkincisi Oğuzlar,

Oğuzlar bildiğimiz üzere Dokuz Oğuz, Sekiz Oğuz, Altı Oğuz ve Üç Oğuz olarak kendi aralarında konfederasyon biçimi vardı.

Dokuz Oğuzlar, Altay dağlarında, Baykal gölü yakınlarında, günümüz Rusya-Moğolistan arasında yaşayan bir grup idi. Bildiğimiz üzere o bölge Hunlardan-Göktürklerden bu yana Türklerin başkentliğini yapmış Ötüken'in de olduğu bölgedir. Dokuz Oğuzlar ise bugünki Türkiye Türklerinin atası olarak görülür. Suriye-Irak-Balkan Türkleri de Türkiye Türklerinin göçmenleridir.

Mesela Dokuz Oğuzlar'da kentü (kendi) - edgü (iyi) gibi kelimeler vardır. Bu kelimeleri zamanın Ötüken'inde yaşayan Türkler kullanır. Diğer Türk toplulukları iyi yerine ''yahşı', kendi yerine ise ''özüm'' kelimesini kullanır. Buradan da anlayabiliriz.

Dokuz Oğuzlar sonradan Doğu Türkistan'da uzun bir süre Uygurlar ile birlikte yaşamıştır. Biliniyor ki, hem Türkiye Türklerinde hem Uygurlarda Arapça kelime sayısı diğer Türk topluluklarına göre çoktur. Daha sonra Seyhun Nehri civarlarına buradan da fazla bir siyasi-kültürel etkinlik içerisinde bulunmadan Horasan üzerinden İran-Suriye-Irak-Anadolu'ya yerleşmiştir. Genel yayılım ise Anadolu ve günümüz Suriye'sinde olmuştur. Bilindiği üzere de Arap topluluklarında da Nevruz yoktur.


Azerbaycan ve Türkmenistan Türkleri, Osmanlı ve Selçuklu'dan daha ayrı olarak, Fars topluluklarıyla hem toprak hem kültürel hem de dil açısından daha yakın olmuşlardır.

*Yazı kendime iyedir. (aittir.)
 
ALP ER TUNGA (AFRASIYAB)

Şahı alem, pekır esli,
Aprasiyap (Alp Er Tunga) Oğuz nesli,
İzdep keldim dildar vesli,
Yoktur candin teşvişları.
-Yusuf Ahmed-


Sakalar dönemine âit Alp Er Tunga ve şu olmak üzere iki destan tesbit edilmiştir.
Alp Er Tunga, M.Ö. VII. yüzyılda yaşamış kahraman ve çok sevilen bir Saka hükümdarıdır.
Alp Er Tunga Orta Asya’daki bütün Türk boylarını birleştirerek hâkimiyeti altına almış daha sonra Kafkasları aşarak Anadolu Suriye ve Mısır’ı fethetmiş ve Saka devletini kurmuştur.
Alp Er Tunga’nın hayatı savaşlarla geçmiştir. Uzun süre mücadele ettiği İranlı Medlerin hükümdarı Keyhusrev ‘in davetinde hile ile öldürülmüştür.

zAnQRg.jpg


Alp Er Tunga ile iranlı Med hükümdarları arasındaki bu mücadelelerin hatıraları uzun asırlar hem Türkler hem İranlılar arasında yaşatılmıştır.
Alp Er Tunga, Asur kaynaklarında Maduva, Heredot’ta Madyes, iran ve islâm kaynaklarında Efrasyab adlarıyla anılmaktadır. Orhun Yazıtlarında “Dokuz Oğuzlar arasında Er Tunga” adına yapılan “yuğ” merasiminden söz edilmektedir. Turfan şehrinin batısında bulunan “Bezegelik” mabedinin duvarında da Alp Er Tunga’nın kanlı resmi bulunmaktadır. “Divan ü Lügat-it Türk” ün yazarı Kaşgarlı Mahmud’a ve ” Kutadgu Bilig” yazarı Yusuf Has Hacip’e göre “Alp Er Tunga” iran destanı “şehname” deki büyük ve efsanevî Turan hükümdarı “Efrasiyab”dır.
Divan ü Lûgat-it Türk’de Turan hükümdarlığının merkezi olarak “Kaşgar” şehri gösterilmektedir. islâmiyeti kabul etmiş olan Karahanlı devleti hükümdarları da kendilerinin “Efrasyap” sülalesinden geldiklerine inanmışlar ve bunu ifade etmişlerdir. Moğol tarihçisi Cüveyni de Uygur devletinin hükümdarlarının da Efrasyap soyundan olduğunu yazmaktadır.

Şecere-i Terakime’ye göre Selçuklu Sultanları kendilerini Efrasyab soyundan kabul ederlerdi. Rusların Yakut adını verdiği Türk gurup aslında kendilerine Saka dediklerini söylemişlerdir. Tarih içinde kaybolduğunu düşündüğümüz Saka Türklerinin az da olsa bir bölümünün bugün hayatiyetlerini sürdürmeleri pek çok meselenin yeniden araştırılarak doğruların ortaya çıkmasına yardımcı olabilecektir. Tarihçi Mesudî de M.S.7. yüzyılın başındaki Köktürk hakanının “Efrasyab” soyundan olduğunu yazmaktadır.
Bütün bu bilgilerden hareketle “Tunga Alp” le ilgili efsanelerin Kök Türklerden önce doğu ve orta Tiyanşan alanında yaşayan Türkler arasında meydana geldiğini ve bu destanın daha sonraları Kök Türk ve Uygurlar arasında yaşayarak devam ettiğini göstermektedir.
Alp Er Tunga destanının metni bu güne ulaşamamıştır. Bir kısmından yukarıda bahsettiğimiz kaynaklarda bu değerli Saka hükümdarı ve kahramanı hakkında bilgiler ve bir de sagu (ağıt) tesbit edilmiştir:


Alp Er Tunga Öldü mü
Dünya sahipsiz kaldı mı
Korkak öcünü aldı mı
Şimdi yürek yırtılır

Felek yarar gözetti
Gizli tuzak uzattı
Beylerbeyini kaptı
Kaçsa nasıl kurtulur
Erler kurt gibi uludular
Hıçkırıp yaka yırttılar
Acı seslerle bağırdılar
Ağlamaktan gözleri kapandı

Beğler atlarını yordular
Kaygı onları durdurdu
Benizleri yüzleri sarardı
 
Osmanlı diplomasi geleneğine göre Giray (Kırım) Hanedanı üyeleri, Osmanlı Hanedanı mensuplarının ardından Osmanlı Türk İmparatorluğu hiyerarşisinde ikinci sırada yer alırdı.

Kırım Hanlığı, Cengiz Han soyundan gelenlerin ağırlıkta olduğu tamamıyla Türk bir yapıda olduğu için çok önemlidir ki Osmanlı Hanedanında Padişah ölüp tahta geçecek hiç bir erkek kalmaması durumunda Kırım Hakanı Osmanlı Türk İmparatorluğunun da Hakanı olacaktı.

QAN79A.jpg



 
TÜRKÇE - MACARCA ORTAK SÖZCÜKLER

*Beni şaşırtacak derecede ortak sözcükler mevcut. Gündelik hayatta en çok kullanılan sözcükler bile ortak.



çok > sok
ata > atya
ana > anya
ben > en
benim > enyem
o > o
kim > ki
kimin > kié
de(ama,fakat) > de
kapı > kapu
sevgi > semmi
sarı > sarga
omuz > tamasz
yer > ter
uzun > hosszu
kısa > kurta
pis > piszkos
kaplumbağa > teknosbeka (tekno = tekne yani kabuk)
boğa > bika
öküz > ökör
tavuk > tyuk
keçi > kecke
arslan > oroszlan
kuçu(köpek) > kuçu
koç > kos
köpek > kopó
sakal > szakal
küçük > kicsi
alma(elma) > alma
batur(cesur) > bator
ikiz > iker
kapak > kupak
süz > szür
çadır > sator
kök > gyök
bol > bo
yel > szel
kırbaç > korbacs
tekerlek > kerek (Macarca ve Mogolcada “teker” dönmek anlamına geliyor)
biş(çiş) > bis
baykus > bagoly
beter > beter (Macarcadaki anlamı “kötü”)
öl > öl (macarca’da öldür anlamına geliyor)
çal > csal (hile)
çarp > csap
dür > tür
eşmek > es
sayı > szam
sek > szök
yas > gyasz
yoğur > gyur
sür > suruség (firça)
süpür > söpör
süpürge > seprü
çevir > csavar
dalga > dagály
halk > hala
saç > szor
cici > cici(meme)
kız+mak > kis+ál
kalpak > kalpag
damga > támga
tanıt > tanít (öğretmek)
tanık > tanú
daz > tar
tarak > taraj
tuğrul > turul
tümen > tömény
pamuk > pamut
yemiş > gyümölcs
yüksük > gyüszü
cep > szeb
var > van
biç > becs
erdem > erdem
er > úr
yurt > jurta
kılıç > kard
 
DİLİMİZDEKİ MOĞOLCA KELİMELER

Moğolca > Türkçe

DABKUR - TABUR
-----------------------------
YASAG - YASAK
-----------------------------
CEGEREN - CEYLAN
-----------------------------
KABİRGA - KABURGA
-----------------------------
ŞİLÜN - ŞÖLEN
-----------------------------
AKA - AĞA
-----------------------------
SERİN - SERİGÜN
-----------------------------
ÇÖL - ÇÖL
-----------------------------
ÜLİGE - ÜLKE
-----------------------------
ŞAGİNAK - SAĞANAK
----------------------------
ÖGTEL - ÖDÜL
----------------------------
BACA - BACI
----------------------------
ÜYE - ÜYE

Şimdilik bildiklerim bunlar. Hatırladıklarım ve öğrendiklerim oldukça yazacağım.
 
İlk önce şunu belirteyim. Türkler çekik gözlü değildir. Çekik gözlülük Moğol ve Çin kaynaşması sırasında olmuştur. İlk olarak Çin Seddinden, Hun topraklarına kaçan Çinliler ile daha sonra Moğol İstilası ile gerçekleşmiştir.

*Tatarlar'dan başlamak istiyorum. Kıpçak grubuna ait bir Türk boyudur. Tarih boyunca tek başına, saf kalarak herhangi bir devlet statüsü taşıyan topluluğu yoktur. İlk olarak Mançurya bölgesinde yerleşimlerini sağlayıp daha sonra Göktürk devleti yıkılınca Avrupa'ya, Kuzey Asya'ya ve küçük bir kısmı Anadolu'ya dağılmıştır. Moğol İstilası sırasında Avrupa'da olan Tatarlar fiziksel olarak Asya bölümündeki Tatarlardan farklıdır. Sebebi ise Moğol İstilası sırasında Avrupa Tatarlarının bu istiladan çok etkilenmemesidir. Osmanlı döneminde ise ordudaki en sağlam askerler olarak bilinirdi. Günümüzde Türkiye'de Eskişehir başta olmak üzere Tatar köyleri mevcuttur.

*Uygular ise direk olarak kendi grubuyla adlandırılmıştır. Özbekler de Uygur grubuna dahildir. İlk olarak müslümanlığa geçen Türk topluluğu ve devletine sahiplerdir. Oğuzlara bir süre Doğu Türkistan olarak adlandırılan bölgede misafirlik yapmışlardır. Bu sebepten dolayı Türkiye Türkçesi ile Uygur Türkçesi çok da farklı değildir.

Kazak ve Kırgızlar da yine Kıpçak grubuna ait topluluklardır. Türk dili konuşan yarı Moğol yarı Türk dersek yanlış olmaz. Moğollar ile hem istila öncesi hem de istila sonra kabile evlilikleri yapmışlardır. Fiziksel olarak diğer Türk gruplarından büyük bir farklılık gösterir. Dil olarak da değişmeler yaşanmıştır. Sanılanın aksine kullandıkları Türkçe saf değil, köklerinde değişiklik olmuş Türkçe kelimelerdir. Bu değişiklikler Çağatayca olarak adlandırılan yeni bir ''uydurma'' dil grubunun oluşmasına sebep olmuştur.

Sibirya Türkleri ise Göktürk döneminden daha önce daha doğrusu Hun zamanından bu yana, hemen hemen yakın yerlerde yaşadığı düşünülmektedir. Dilleri, arada olan uzaklıktan dolayı çok farklı bir lehçe olarak oluşmuştur. Nüfusları Türk grupları arasında azınlık sayılabilir. Kültürel uzaklıktan dolayı, diğer Türk akrabalarının adapte olduğu farklı dinlerden çok da haberdar olamayıp Şamanizm geleneğini günümüze dek sürdürürler.

Oğuzlar ise, günümüz dili incelendiğinde Göktürk diline en yakın dile sahip olan Türk topluluğudur. Örneğin halen çoğu kez kullandığımız *evin barkın bozulmasın, *evin barkın yok mu?, *evini barkını kur, gibi ''ev bark'' deyimi Göktürkçe'de de birebir bulunur ve bu deyim Göktürk kitabelerinde de yazıya aktarılmıştır ve Türkiye Türkçesinde bulunur. Ayrıca, yine sadece Türkiye Türkçesin'de bulunan ve Ege bölgemizde yaygın olarak dillerden söze aktarılan; itivermiş, gidivermiş, edivermiş gibi sözcükler yine birebir Göktürk yazıtlarında görebileceğimiz sözcüklerdir. Tabi bunları ben de ilk olarak görünce şaşırdım ve Tonyukuk'la Kül Tigin'in torunlarının Ege'ye yerleşmiş olabileceğini düşündüm :D..

Daha önceki yazılarım da belirttiğim gibi, Fatih Sultan Mehmet soyunu Mete Han'a bağlar, Alp Er Tunga'nın Oğuz Türklerinden olduğu söylenir, Selçuklular keza öyle. Bu isimlerin hiçbiri, elde bulunan kayıtlara göre çekik gözlü olduğu veya aşırı çekik gözlü olduğu yazılmaz. (Mete Han'ın fiziksel kaydını bulamadım) Çünkü Moğol İstilaları sırasında Türkler Anadolu'da idi, ve de Oğuz Türklerinde 50 yıl öncesine dek, yakın çevreden, bilinen kişilerden, müslüman olan birinden (11.yy'dan sonra) evlilik yapılması bir gelenek biçimi gibiydi. Çinlilerin Türk tarafına göçtüğünde, Türk-Çin evliliklerinde Uygurların ve Kırgızların adı geçer ama Oğuz Türklerine dair bir bilgi yoktur.

Ancak şu bilgiyi de vermek istiyorum. İsmini şuan hatırlayamadığım bir kaynakta, 3.Sasani-Göktürk Savaşına dair bir yazı kaleme alınmış o zamanın görgü tanıklarının birinden. Yazıda şöyle aktarılmış; Uzun saçlı, göz kapakları olmayan çekik gözlü, bağırarak koşan insanlar Derbent'e girdi ve şehri yağmaladılar. (Derbent şuan Rusya'nın Dağıstan bölgesinde bulunan Türk Nüfusun olduğu bir bölgedir.)



1072-1074 yılların arasında Kaşgarlı Mahmut tarafından yazılan Divani Lugatit Türk'ten bir kaç kıssa vermek istiyorum. Bilindiği gibi Oğuzlar 730'lu yıllarda Göktürkler dağılmaya başlayınca, Ötüken'den ayrılıp çoğunluğu Batıya olmak kaydıyla bir göç yaşamıştır. Bir süre Uygurlar ile birlikte yaşamış ve siyasi anlaşmazlıklardan dolayı Maverünnehir'e yani bugün ki Özbekistan ve Kazakistan arasında kalan Seyhun nehri bölgesine yerleşmişlerdir. Ancak bu birliktelik dile olumlu bir şekilde yansımıştır. Uygurca ve Türkçe arasında %60'lık anlaşılabilirlik derecesi vardır.

İbn-i Fadlan 900'lü yıllarda yazdığı seyahatnamasinde Doğu'dan Seyhun Nehri ile Hazar Denizi arasındaki bölgeye göç etmiş ''Guzlar'' adlı bir gruptan söz eder ki onlara İslamiyeti öğretmeye çalıştığında ''Tengri Bir'' cevabı aldığını aktarır. Bilirsiniz ki Arapça'da ''O'' harfi bulunmamaktadır.

Seyhun-Hazar arası = Maverünnehir.

Divani Lugatit Türk'te ise ;

Rûm (Anadolu) ülkesine en yakın olan boy Beçenek'dir; sonra Kıpçak, Oğuz, Yemek, Başgırt, Basmıl, Kay(Kayı), Yabaku, Tatar, Kırkız (Kırgız) gelir. Kırgızlar Çin ülkesine yakındırlar.

*Buradan ise Selçuk Bey'in 950 yılından sonra Türk boyları ile birlikte Maverünnehir'den Horasan'a göçtüğünü anlayabiliriz. Peki nerden? Kıpçakların o zaman ki yaptıkları fetihlerle topraklarını Gürcistan'a kadar genişlettiği bilinir. Peçenekler ise Balkanlar'da yaşayan Türklerdir.


Şimdi ise dil olarak bir kıssa vereceğim;

Çomul boyunun kendilerinden bulunduğu çöl halkı ayrı bir dile sahiptir, Türkçeyi iyi bilirler. Kay, Yabaku, Tatar, Basmıl boyları da böyledir. Her boyun ayrı bir ağzı vardır; bununla beraber Türkçeyi de iyi konuşurlar. Kırgız, Kıpçak, Oğuz, , Yağma, Çiğil, Uğrak, Çaruk boylarının öztürkçe olarak yalnız bir dilleri vardır. Yemeklerle Başgırtların dilleri bunlara yakındır. .... Dillerin en yeğnisi Oğuzların, en doğrusu da Toxsi ile Yağmaların dilidir.


Oğuzlar İslamiyeti benimsedikten sonra birçok Farsça ve Arapça kelimeyi sahiplenmişlerdir. Hatta bu kelimeler Türkçeleşmiştir. Bu yüzdendir ki Türkçe'nin çok bozulduğuna dair bir kanı var. Ki Türkler at üstünde sürekli göçen, çadırlarda yaşayan, çayır çimende hayat sürdüren bir topluluk Türkler. Bu yüzden de sanatla, ilimle pek ilgilenilememiş bu şartlardan dolayı. Bu sebepten kalem, kağıt, sanat, resim, hukuk, hak, gibi bir çok soyut kelime doğal olarak dışarıdan alınmıştır. Çünkü Türkler etrafındaki nesnelere isim vermiştir. Doğal yaşamışlardır. Şuan öznelere, fiil eklerine, doğadaki varlıklara, bir insanın kendisiyle ilgili gerekli olan malzemelere, yapılara bakarsak %95'inden fazlası Türkçedir. Çünkü onlarla ilgilenilmiştir.





5mgv8d.png
 
Oğuzhan, bu haritadan çıkartmamız gereken sonuç nedir?

Tarihimize ait bilgiler vermek, sahip çıkmak güzel ama bir yerden kopyala yapıştır yapmak yerine tarihi olaylara ilişkin -kendi fikirlerini de katarak- değerlendirmeler yapsan daha güzel olur.
 
Aslında Türk gruplarının ilk anayurtlarını gösteriyor bu harita. 1-2 güne bilgilendirici yazı ekleyeceğim.

Bu haritadan boyların ilk anayurtlarını anlarız demek yanlış olur. Çünkü boylar zaman içinde hem nitelik hemde yer değiştirebiliyorlar bir çok sebeple. Ordaki tarihte M.S. 600. Yani Türkler için çok geç bir tarih. Haritadan ancak yüzyılı anlayabiliriz.

Türklerin sanat ve bilimle ilgisi olmadığını yazmışsın. Bu tamamen yanlış. Türkler sanatta da, bilimde de tarih boyu çok ileridirler. Dünya tarihine damga vurmalarının bir nedenide budur. Sanatla ilgili olarak, M.Ö. 800'den İskit ve takipçisi Hun sanatına ait pek çok bulabilirsin internetten. Bilim konusunda da kıyas için örnek vereyim. Türk harici kavimlerin yayları ile Türk yayları arasında yer ile gök kadar fark vardır. İnanılmaz teknoloji. Sonra Roma silahlarda bronz çağındadır. Türkler Roma'nın dağılmasından kısa bir süre sonra (Göktürk dönemi) çelik çağında. Bunu Zootekni, Astronomi, Coğrafya vb birçok alanada yayabiliriz. İstenirse başka örneklerde veririm.

Türklerin atlı göçebe yaşamı anlaşılamıyor. Bunu doğru anlamak lazım. Asya bozkır sahası 8000X1000 km Karadeniz'in, Hazar'ın kuzeyindeki, Kore'den Macaristan'a uzanan sahadır. Burada tarım yapılamaz iklimden dolayı. Dolayısıyla bu sahada extensif hayvancılık rasyonel olandır. Bunun gelişmişlik yada gerilikle ilgisi yok. O günün yerleşiklerinin evleri Türkün çadırından daha niteliklide değil. Türkler bu coğrafyaya yerleşmeden önce daha ılıman olan Sayan ve Altay dağları civarında yaşıyorlar. Orda yerleşikler. Sonra bozkır sahasından iklim olarak tarım yapmaya müsait yerlere (Maveraünnehir, İdil nehri havzası) gibi yerlere yerleştiklerinde şehirler kurup yerleşikte olmuşlar.

Atlı göçebe yaşam beraberinde bazı dinamikleride getiriyor. Örnek Türklerde heykel sanatı yoktur. Ne yapacak yaptığı heykelleri yanındamı taşıyacak. Buna nazaran kuyumculuk gelişmiştir. El sanatları gelişmiştir. Denizcilik yoktur. Çünkü denizde yok. Denizi kullanma gereksinimleride yok vb.

Hak, hukuk'ta yok demişsin. Buda tamamen yanlış. Türkler tarihte kaynağı skolastik (dinsel) olmayan çok eski hukuğa (laik) sahipler. Töre. Osmanlı'da dahi islam etkisiyle tam kırılamamıştır bu. Devam eder. Türklerde devlet işi din işi en baştan ayrıdır. Selçuklular dahil. Batıdaki merkezi devlet yapılanmasına karşılık federatifdirler. Özetler dünyanın 20. yy'da keşfettiği onlaarca değeri Türkler binlerce yıl yaşadılar. (Eşitlik, kölelik yok, kadının önemi, çevrecilik, laiklik, hümanizm ...)

Başka dilden kelime almak bozulma anlamınada gelmez. Bu durumda tüm dünya dilleri bozuk dememiz gerekir. Dil yaşar. Zaman içinde değişir. Kelimede alır. Kelimede verir. Farsça'dan 1350 kelime almışız. Farsça'ya 2000 kelime vermişiz. Türklerin Farslarla ilişkileri islamla ilgisi yok. Binlerce yıldır mücadele eden komşular. Hatta İran halklarından Soud'lar ve Toharlar (yani Taciklerin ataları) Türklerin çok eski dostları. Asya'daki ticareti onlar yapıyor. Türkler onlar sayesinde ayakta kalıyor.

Osmanlı kayı boyundandır ancak Metehan'a bağlanan soyağacı uydurmadır. Bu yönetmekle ilgili. Türklerde kut kavramı var. (Aslında bu tüm saltanatlarda var) Osmanlı'da yönetimini meşrulaştırmak istiyor. Örnek Timur'da devletinin başında Cengiz soyundan birini bulundurmuştur.

Kazaklara, Kırgızlara yarı Moğol, yarı Türk demişsin. Bu çok büyük bir hata. Kırgızlar en eski Türk etnisitesi. Ne Moğolu. Moğollarda dostlarımız, belki akrabalarımız ancak. Moğolca başka bir dil. Moğollar başka bir millettir. Diyalekt ile dil'i karıştırmamak lazım.

Tatarlarla ilgili söylediğinde yanlış. (Son gelişmelere göre söylüyorum) Tatarlar aslında tarihte bir moğol boyudur. Moğol istilası ve sonrası Altınordu döneminde İdil havzasında yaşayan (İdil Bulgarlarının kalıntıları) batılılarca ve ruslarca Tatar diye anılmıştır. Onlarda bunu kabullenmişler. Ancak şimdi Kazan Tatarlarının kendi yaptıkları tarihsel incelemelerde kendilerinin İdil Bulgarlarının ardılları olduklarını söylüyorlar. Ki bizim tarihçilerimizde doğruluyor. Dolayısıyla devlet kuramamak ne demek. 600 yıl kadar yaşamış devletleri var. Üstüne Altınordu'da da yöneten Moğol ancak gerisi Türktür. Onuda dahil edebiliriz. Altınordu'nun dağılmasından sonrada hanlıkları var. Kırım Hanlığı, Kazan Hanlığı ..

Moğol istilasi sırasında Türkler Anadoluda idi demek hiç olmaz. Sadece Oğuz Türklerinin bir kısmı Anadoludaydı. Gazneliler, Harzemşahlar, Büyük Selçuklular kimin devletleri. Bunlar neredeler. Moğol istilası sırasında 11. yy'dakinden belki dahada büyük Türk göçü olmuştur Anadolu'ya.

Türkler tek tanrılıydı demek istemişsin galiba. Oda tamamen yanlış. Türk-islam uydurması. Türkler çok tanrılıdır.

Tarihe meraklı olman çok güzel. Türk tarihine meraklı olman dahada güzel ancak. Ancak yanlışın çok. Sen bana öğrenmek istediğin dönemi söylersen. Ben sana geçerli kaynakları veririm. Ordan okursun.
 

Üst