Galatasaray 68 - CSKA Moskova 64

Maça dair sorularınızı yardımcı hocamız Emir Alkaş cevaplandıracaktır...

not: Kaynak gösterilse dahi gsbasket.org dışında herhangi bir yerde yayınlanamaz.
 
Öncelikle bize bu efsana zaferi yaşandığınız için size Oktay hocaya ve sahada ellerinden geleni yapan hepsi birbirinden kıymetli 12 aslana tesekkür ediyoruz .Sorulara gelirsek;
1.Shumpert bu kadar formsuz olmasının nedeni sakatlık geçirmesimi yoksa baska sorunlar varmı.
2.Ben bir basketbol ve Galatasaray tutkulusu olarak tam hazır bir Boris Savovic ne zaman izliyeceğimizi merak ediyorum
3.Son soru ise bir basketbol antrenörü olarak bizim mükemmel olarak adlandırdığımız savunmada sizin eksik gördügünüz veya sorun yasadığınızı düsündügünüz bölümler varmıydı.

Simdiden vereceğiniz cevaplar için teşekkür ediyorum.Umarım hedeflerimizin hepsine ulasırız .
 
Hocam bu tarihi galibiyetten ötürü teşekkür ediyoruz, yaşadığımız duyguların tarifi gerçekten yok.

Benim sorum ikinci periyotta yediğimiz 11-0'lık seride, neleri kötü yaptık, hangi istediklerimizi sahaya yansıtamadık?
 
1- Cska serisini atlatıp 2.periyotta ritmi de yakalamışken Andric 2.faulunu alır almaz mola geldi ve devamında da alan savunmasına döndük. Dipten de iyi pozisyonlar buldu Cska bu alan savunmasına karşı, savunma stratejimizi kısa süre için değiştirme sebebimiz Furkan ve Andric'in devre sonuna kadar 3'lememesi için miydi acaba?

2- Son maçlarda artık ezberlenen 5'imizden farklı olarak Furkan-Andric değişikliği vardı ve hem maçın başında hem de 2.yarının hemen başında 2 pozisyonda Krstic'in üzerinden hareketli 2 basket buldu Andric, maçın başında da faul problemine soktu, amacımız Krstic'i savunmada yormaktı diyebilir miyiz?

3- Son olarak da 3 fark varken Teodosic'e şut öncesi faul yapmak istedik mi ya da molada bu konuşuldu mu?
 
Benim sorum çok genel olacak. Top16 grupları belli olduğunda herkese içerdeki CSKA maçını bekliyorum demiştim. Tabiki çok fazla inandıramıyorduk :) O gün o salonda olan herkes inanarak gelmişti ve başardık ama birde inancın ters tarafındaki özellikle kadroları ve bütçeleri kıyaslayınca ortaya çıkan bir mantık var. Mantığı nasıl yendik?
 
Basketbol mikro ve makro planlar oyunu. Maçın içinde saniyerleri kurtarırken, aynı zamanda 10 aylık sezonu planlamak zorundasın. Daha ziyade bu sezonun planlamasında, başka bir sezona baktığımızda öteki planlardan farklı bir şey yapmadık. Biraz da sonuçlar belirliyor hedeflere ulaşıp ulaşmadığını ama özünde baktığın zaman Oktay Mahmuti takımlarında genel olarak istenen ve beklenen gelişim süreci şöyle; öncelikle şuna bakılır; sezonun başıyla, o analiz yaptığımız sürenin arasında geçen zamanda hücum ve savunma anlamında kafamızdaki daha önce belirlenen, sabit olan prensiplerimizin uygulanıp uygulanmadığı. Nedir bunlar? Müdafa sertliğimiz yerinde mi, topu baskı altına alabiliyor muyuz, çemberimizi iyi koruyabiliyor muyuz, sürekli topun arkasında bulunabiliyor muyuz, açık saha sayısı yiyor muyuz, hücumda topu çabuk hareket ettirebiliyor muyuz, açık alan sayısı üretebiliyor muyuz, ikili oyun oynayıp sahanın bir yanından diğer yanına avantajımızı yansıtabiliyor muyuz, driplingden çok, pasın ön planda olduğu oyunu oynayabiliyor muyuz, topsuz hareket edebiliyor muyuz, belirli oyuncukları (ikili, üçlü oyunlar) keskin, net, koyu hareketler ile oynayabiliyor muyuz... Bu alanda bu takımla katılıyorsak demek ki doğru istikamette, doğru yöne doğru ilerliyor demektir. Bu yolda her takımın kat ettiği mesafe, özellikle bu seneki takım için konuşayım; müdafa anlamında ciddi yol kat ettiğimizi düşünüyoruz. Bizim şöyle bir şansımız var, büyük müdafacılardan kurulu olmasak da, takım defans örgüsü içinde de herkes birbirine yardım ederek bunu kapatıyor. Bence bu şu ana kadar olan bölümde bizim kafamızdaki olan şey müdafamıza çok yakın düştü. Genel olarak aslında sezonun gidişatına dair benim söyleyebileceğim şey budur. Çünkü baktığın zaman hep önündeki maçı kazanmaya, önündeki turu geçmeye oynuyorsun. Kaybetmenin ve kazanmanın belirli etkileri oluyor. Bunları biraz nötralize edip genel çizgiye bakacak olursak en azından gelişmekte olan, aynı şeyleri yapmaya çalışan ama yaptığı şeyleri daha iyi yapan bir takım görüyoruz. Sezon içinde farklı dönemler oldu, senenin içinde takıma Zaza katıldı. Zaza takımda olduğu zaman, ister istemez kilon artıyor, biraz takımın ağırlaşıyor. O dönem içinde bu tip şeyleri matematiksel yöntemlerle düzeltip genel trende baktığımızda durum budur.


Bence şunu şöyle eksik yapıyoruz diye bir şey aslında yok. Hiç bir zaman büyük ebatlı bir takım değiliz, bazı maçların doğası gereği fiziğin önemli olduğu noktalarda bazen problem yaşıyoruz ama bunun çözümü oyunu biraz daha tam sahaya yaymak, müdafada topu çemberden daha uzak noktalarda durdurabilmek gibi şeyler olduğu için bu takımın neleri iyi neleri kötü yaptığını biliyoruz. Bir basketbol takım her şeyi iyi yapmaz. Hem en süratli hem en büyük hem kuvvetli olamaz. Öyle olursan yenilmezsin. Öyle olduğu için zaten bu anlayışta düşündüğümüz zaman genel olarak bir istikamet, bir gidişat var. Bunu herkes takdir ediyor ki, hakkımızda iyi şeyler söyleniyor, yazılıyor, daha fazla insan maçımıza geliyor, 8 saatte biletlerimiz tükeniyor vs.


Bir hafta arayla aynı takımla 2 kere oynadığımızdan ötürü bir önceki maçtan feyz alacağın noktalar olacağı için, ikinci maçın planını ona göre yapmak çok doğal. Hep konuştuğumuz ve bu aralar daha iyi yaptığımız bir şey var, bence oyunun belirleyici noktalarından bir tanesi bu; hızlı hücum defansı. Biz hızlı hücum defansı üzerine çok duruyoruz, özellikle bu maç özelinde de çok durduk. Çünkü CSKA tamamen ekseriyetle oyuncuların fiziksel ve teknik bireysel becerileri üzerinden hareket ederek karşı takıma üstünlük sağlıyor. Krilenko kendisini tutan adamdan daha yüksek, Krilenko kendini tutan adamdan daha iyi oynamayı biliyor, daha iyi yere kat ediyor. Krstic'in çemberin altında kesilmez bir atışı var. Daha ziyade Barcelona'yı düşünün. Barcelona tamamen ritim, hareket, çabuk hareket... Onun da yetenekli oyuncuları var ama çok daha bir sistem, çok daha 5'e 5 bir takım. Burada çok daha belirgin bir şekilde bir oyuncu, o oyun kimin için oynanıyorsa o oyuncu bir şey yapıyor, sayı yapıyor ya da ürettiriyor, avantajı sağlıyor ve çok çabuk bir şekilde topu çembere gönderiyorlar. Böyle bir takım ile oynadığın zaman oyunu, özellikle kendin savunduğun zaman açık saha basketi yememek çok önemli bir şey. Biz bunu, ikinci çeyrekteki geriye düştüğümüz anlarda yapamadık mesela. Açık sahada 2 tane üçlük yedik, biri Shved'den diğeri de Siskauskas'tan olmak üzere. Ne zaman ki oyun 5'e 5 oldu, daha fazla kontak oldu, daha fazla o oyuncuların kendi becerilerini gösterebileceği boşluk alanı daha dar bir alan oldu, çembere gidecekleri istikamette toplu veya topsuz bir şekilde karşılarında bir veya daha fazla Galatasaray oyuncusu buldular. Her boyalı bölgenin içine giden oyuncu temas gördü, sertlik gördü adeta canı yandı, oralarda çok daha başarılı olduk, çok daha iyi savunma yapan bir takım haline geldik. Bu maçın zaten temel planı, açık saha basketini limitlemekti. Her maç için bir plan elbette bu ama bu maç için çok da kritik bir önemi vardı. ''CSKA Moskova nasıl 64 sayıda kaldı?'' sorusunun cevabı bunu iyi yapmamızdır. CSKA bunun gibi yakın geçen maçlar oynadı mesela Brose Basket ile oynadığı maçı 81-78 kazandı ama kendi üretkinliklerine yakın bir sayıda skor atabildiler. Bence bu maçın en kilit noktası temas görmeleri oldu.


Bu hep konuştuğumuz bir şey. Bir basketbol takımı 12 kişi, biz bazen bu 12 kişi de oynasın, hepsi iyi oynasın diyoruz ama oynanan 200 dakika var. Bunu ekseriyetle 10 oyuncu bölüşüyor, bazen 11 oyuncu bölüşüyor. Hepsinin hem çok dakika alıp, hem de çok iyi oynaması mümkün değil. O yüzden zaten basketbolda az dakika alıp o az dakika içinde büyük katkı yapabilen oyuncu çok iyidir. Hep konuştuğumuz noktaya geliyoruz; -yenildiğimiz maçların ardından da konuştuk- zaten iyi tarafı o. Elinizde sadece 2 tane 4 numara varsa, biri kötü oynadığı zaman maçı diğeri ile oynamak zorunda kalıyorsunuz. Ne şanslıyız ki, biz 3 tane 4 numara ile oynuyoruz ve o 3 tane 4 numarayı da genel prodüksiyonda katkı verebildiği hale getirebildik. Bazen bazı oyuncularımızın dakikaya daha fazla ihtiyacı oluyor, bazen az dakika şansı bulup oynuyorlar, bazen hiç oynayamıyorlar. Sezon içinde bunların olabileceği varsayımıyla biz o pozisyonu kalabalık tutma isteğindeydik. Hem sakatlık hem de formsuzluk gibi durumlarla alakalı. Özellikle CSKA maçı özelinde baktığımızda, Shumpert'ın denediği atışlar kendi atışlarıydı ve iyi atışlardı. Sanki bir daha oyuna girip bir daha denese sokacak hissayatini yaratıyordu. Cevher kritik atışlar soktu, müdafada sertlik seviyemizin düşmesine izin vermedi bu maç daha ziyade onun maçı olmuş oldu. Hafta sonu Boris iyi oynadı, alçak posttan kendisini tutan oyunculara üstünlük sağladı. Hem yaratıcı hem de bitirici olarak iyi rol oynadı. O kadar iyi oynadığı maçta yabancı sayısından dolayı onu belirli noktalarda kenarda tutmak zorunda kaldık ama o daha ziyade onun maçı gibi oldu. Bu çok iyi bir şey bence. Sezonun ay olarak baktığımızda daha yarısındayız. Daha bir bu kadar daha zaman içinde maç oynama isteğindeyiz, Playoff'un derinliklerine kadar gidebilirsek. Üst üste maç olacak, yine sakatlık olacak ve Shumpert'ın da zamanı gelecek. Şimdi düşünsenize 4 oyun kurucu kalabalık değil mi diyorlardı, takriben 1 aydır Tutku olmadan oynuyoruz, 3 oyun kurucumuz olsaydı ve biz 2 oyun kurucuya mahkum olsaydık iyi miydi? Şu anda herkes Gordon - Lakovic - Ender üçlüsünü iyi bir rotasyonda döndürdüğümüzü düşünüyor, Göksenin'den katkı alarak rotasyonu döndürüyoruz bir kaç maçtır. Bir oyuncu daha eksik olsaydı şu anda sıkıntı çekiyor olurduk. Geçen sene bunun sıkıntılarını çok çektik. Bizim kadromuzu geniş tutmamızın sebebi bu günler içindir. Sakat değil sonuç olarak Shumpert.


İkinci periyotun içindeki açık saha basketleri yediğimiz, alan savunmasına döndüğümüzde iyi kayma yapamadığımız bir 3-5 dakika var. Onun dışında bence müdafa seviyemiz çok iyiydi. Önemli olan onların her basket için maksimum uğraşı sarf etmelerini sağlamaktı, maçın sonunda yorulmalarını temin etmekti. En sonunda kaçan faul atışlarının da biraz bununla alakalı olabilir. Konsantrasyon problemiyle yediğimiz açık saha basketleri savunmamızın düşüşünün temel sebebidir.


Alan savunmanın sebebi; o bir mola çıkışıydı, biz çok fazla oyuncularımıza ''dikkat et faul problemine girme'' gibi telkinlerde bulunmuyoruz. O çok psikolojik bir şeydir birazda. Oynamalarını istiyoruz, yapacakları varsa da oyundan çıkartıyoruz. Bazen de faullü oynamalarını istiyoruz, çeşitli sebepler dolayısıyla. Özünde baktığımız zaman, o alan savunması biraz uzun oyuncuları faulden korumak kadar da, o an moladan gelişi, rakip takımın çizmeye aday olduğu oyunu engellemek üzerine kurulu bir mantıktı, çok da olumlu sonuçlanmadı. CSKA çok iyi bir takım, orada alan savunmasında oynadıkları oyuna dönmeleri neredeyse yarım saniye aldı. Orada temel olarak kayma hatası yaptık. Normalde yaptığımız bir şey değil, daha iyi yaptığımız bir alan savunması ama bir taktiksel değişiklikti o daha ziyade.


O anda biz faul yapmak istedik ve yerde yapmak bu faulün amacıydı. Orada bir ani hareketle Teodosic sıyrıldı topsuz bir şekilde Lakovic'ten, Lakovic'in az faulü olduğu için faulü onun yapmasını istiyorduk. Topun Teodosic'e gideceği çok belliydi. Faülü yapmak istedik ve çok geciktik açıkçası. Yanlış bir anlayış var bazen basketbol izleyicilerinde. Sanki kenarda söylenen her şey, çizilen her oyun oradaki çizildiği haliyle sahaya yansıyor ve aynı o şekilde oynanabiliyor. Mesela Anadolu Efes - Olympiakos maçının son topunda Lafayette neden üçlük attı? Orada bir koçun oyuncusuna üçlük at demesinin yüzdesi çok düşük. Pozisyon hazırlanmadan, oyuncunun hissiyati ile sıcaklığıyla geldi o şut. Bazen girse kahraman olacak, öyle hissetti. Bunun çok fazla öyle koçluk niyetinden açıklaması yok. Bu bir an ve o anı yakalamakla, elinde tutabilmekle alakalı bir mevzudur. Kenarda söylenen her şey harfiyen ve eksiksiz bir şekilde, o board'un üzerinde çizilmiş mürekkep gibi sahada yansıyor gibi düşünmemek lazım. Tabii ki o oyun oynanıyor, o oyunda bazen çizmediğin bir yerden sayı atıyorsun, bazen de tam çizdiğin yerden sayı atıyorsun. Sonuç olarak, biz yerde faul yapmak istedik ancak geç kaldık ve 3 atış oldu ve hiç istemediğimiz bir hal çıktı karşımıza. İlkini kaçırdıktan sonra da istediğimiz hal geldi bu sefer karşımıza.


Karşıyaka maçında 6/6 üçlük atmasaydı da aynı şeyi söylerdik. Lakovic bence çizgisi giderek yükselen bir trendde hareket ediyor. CSKA maçı içinde aynı şey geçerli. Çünkü minimum standartları tutturmayı başladı. Bu işin ne kadar emek verilen bir iş olduğunu, belki de hayatında oynadığı hiç bir takımda yapmadığı kadar gayretli. Müdafa gayreti, takım parçası olarak hareket etme, arkadaşlarını destekleme konularında çok iyi. Buradaki ortamı sevdi ve mutlu ayrıca. Lakovic'in kariyeri belli sonuçta özellikle hücum becerileri tartışmaya açık değil. 5 sene Panathinaikos ve üstüne 5 sene Barcelona'da oynayıp her iki takımda da Final Four kazanmış bir oyuncudan bahsediyoruz. Burada aslında biraz o kadar iyi çalışan, o kadar istekli çalışan, o kadar kendine Dünya'yı dar etmek pahasına bu işe emek koyan, özel idmanını yapan, oyunun çalışma üzerine tüm yönlerine inanılmaz önem veren, değişik bir oyuncu Lakovic. Çok iyi bir profesyonel.


Bu maçın biraz da psikolojik yönünün olması gayet doğal. Biz Moskova'daki maçı oynarken ne şekilde bu takıma ne alanlarda üstünlük sağlayabileceğimizi ve hangi kısımlarda durdurursak onları yakın geçen bir maçın içinde tutabileceğimize, kendimize kazanmak için bir şans verebileceğimize dair bir fikir sahibi olduk. Oyuncular da bunu iyi bir şekilde idrak ettiler. Bence Moskova'daki maçta, kıran kırana bir maç olmadığını kabul ediyorum ama öte yandan da sadece top hareketi ve süratli hareket kısımlarında çeşit çeşit yerlerden gelen ve boyalı bölgenin içinden çok basket yediler. Normalde bu kadar fazla boyalı bölge sayısı yiyen bir takım değil CSKA. Biz o maçtaki farkın, bizim top kayıplarımızdan ve o top kayıpları üzerinden ya da müdafa ribaundu üzerinden gelen açık saha basketleri olduğunu çok iyi bir şekilde işlemeye çalıştık. O yüzden bunu, elbette psikolojik yönü de var ama teknik olarak bu detayın altını bir kez daha çizmek istiyorum. Açık saha basketini durdurmak, farklı hiç bir şey yapma ihtiyacımızın olmadığını söylemek, farklı bir şey yapmadan da bu takımı yenebileceğimizi oyunculara inandırmak adına belirli toplantılar yaptık. Çok yankı bulan bir galibiyet oldu Türkiye ve Avrupa arenasında ama öte yandan da bu da bir basketbol maçı. Bizim bu maçtan 3 gün sonra Karşıyaka'yı yenmemiz gerekti. Bunlara bu pencereden baktığınız zaman Karşıyaka maçının puan olarak CSKA maçından daha az değerli olduğu iddia edilemez, belki de daha değerli. Aslında Karşıyaka galibiyetini CSKA galibiyeti kadar değerli görüyorum. Çünkü bu senenin içinde belirli durumlarda iyi bir maçın sonrasındaki maçta iyi oynamadık ve kaybettik, bir iki örnek oldu bu sene bundan. Mental olarak takımın gücünü de gösteriyor bu galibiyet. Takımın da mental olarak bir gelişimi olduğu çok aşikar. Bizi daha ileriki dönemler için ümitlendiriyor bu gelişim.
 

Üst