#direngezi - #direnturkiye

Az kaldı, 15 gün sonra ülkenin geleceği hakkında net şekilde konuşabiliriz. İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere 3 büyükşehir ile birlikte genel seçimlerin hazırlığı yapılmış olacak. Özellikle İstanbul'u kazanan parti genel seçimler öncesi umut kazanacak güven tazeleyecektir. Bir İstanbullu olarak yorgun ve bıkkınım. Dünya üzerinde insanı en son sıkacak şehirlerden birisidir İstanbul ama an itibariyle rant merkezinin başkenti olmuştur. Kurtuluş için, refah bir yaşam için çare..

Keza Ankara için de çok şeylerin değişmesi gerektiğini düşünüyor ve değişeceğine umut besliyorum.

İzmir, güzel İzmir. Söylenecek söz yok.
 
Burada hep AKP'ye saldırdık fakat bazı şeyleride söylemek gerek.CHP'nin ufakta olsa gözüken Cemaat işbirliği,ileride kuvvetle muhtemel büyüyecek olan o işbirliği,baya midemi bulandırıyor
 
Az kaldı, 15 gün sonra ülkenin geleceği hakkında net şekilde konuşabiliriz. İstanbul, Ankara ve İzmir olmak üzere 3 büyükşehir ile birlikte genel seçimlerin hazırlığı yapılmış olacak. Özellikle İstanbul'u kazanan parti genel seçimler öncesi umut kazanacak güven tazeleyecektir. Bir İstanbullu olarak yorgun ve bıkkınım. Dünya üzerinde insanı en son sıkacak şehirlerden birisidir İstanbul ama an itibariyle rant merkezinin başkenti olmuştur. Kurtuluş için, refah bir yaşam için çare..

Keza Ankara için de çok şeylerin değişmesi gerektiğini düşünüyor ve değişeceğine umut besliyorum.

İzmir, güzel İzmir. Söylenecek söz yok.

Sana katılmıyorum Tugay, daha doğrusu muhalefet umarım seninle aynı fikirde değildir.

Her konuda sandığı işaret eden bir iktidarla halkın hesaplaşması olacak yerel seçim. Bir nevi tepki oyları, bir nevi adaylara verilecek oylar. Oyları artacak olan muhalefet iyi okumalı seçim sonuçlarını. Yoksa genel seçim her iki muhalefet partisi için de hüsran olur.
 
Polisin attığı biber gazı kapsülünün başına isabet etmesi sonucu 269 gün yoğun bakımda kaldıktan sonra yaşamını yitiren Berkin Elvan’ın vurulmasına ilişkin 2 görgü tanığı ifade verdi. Savcılıkta ifade veren Berkin’in arkadaşı Ö.K, ateş emrini veren polisin sarışın ve kalıplı birisi olduğunu belirterek “O gün Berkin’in polis müdahalesi sırasında sokağın başından geri döndüğünü gördüm. Elini kaldırarak ‘Ekmek almaya gidiyorum. Atmayın yeter artık’ diye bağırdı. Cadde üzerinde polisler tekrar ateş açınca Berkin ürkerek ara sokağa girmek istediği sırada başından vuruldu” dedi.

Berkin Elvan’ın ölümüne ilişkin dün 2 görgü tanığı soruşturmayı yürüten savcı Faruk Bildirici’ye ifade verdi. Görgü tanıklarından Ö.K, gaz kapsülünün Berkin’in başına isabet etmesinin ardından bağırmaya başladığını belirterek “Kafasına biber gazı saplanmıştı. Eliyle vurup çıkardı. Bu esnada polislerin olduğu yerde kafasında gaz maskesi takılı bulunan sarışın, kalıplı bir şahıs, parmağıyla vatandaşları göstererek ve küfrederek polislere ‘Ateş edin’ diye bağırıyordu” dedi. Berkin’in vurulduğu anda bilincinin yerinde olduğunu anlatan Ö.K, “Biz kendisine sorular sormaya başladık. Kafasına ne geldiğini sorduk. ‘Bilmiyorum’dedi. Birden bayılmaya başladı, gözleri kapandı. Berkin’i kucağımıza aldığımızda kusmaya başladı. Tuvaleti geldi, her şeyi boşaltmaya başladı” diye konuştu.

‘Polisle arasında 20 metre vardı’

Berkin Elvan’ın vurulması emrini veren kişinin sarışın olduğunu kaydeden Ö.K, “Çevrede başka gaz tüfeği kullanan polisler de vardı. Ancak sarı saçlı polisin yanında bulunan kişinin gaz kapsülüyle Berkin’i yaralandığını gördüm. Aralarında 20 metre mesafe vardı. Polisler KİM marketin önündeydi. Berkin’e ateş eden polis memuru da KİM marketin önündeydi. Ateş eden polis memurunun kafasında kask yoktu. Yüzünde gaz maskesi vardı” dedi.

‘Anne diye bağırdı’

Bir başka görgü tanığı Sunay Yıldız da Berkin ile olay günü sabah 06.30 sıralarında karşılaştıklarını, kendisine ekmek almaya gittiğini söylediğini belirtti. Berkin’le beraber yaklaşık 100-150 metre yokuş yukarı yürüdüklerini anlatan Yıldız, “Evlerinden itibaren olayın meydana geldiği yere 5 dakika yürüdük. Mahmut Şevket Caddesi üzerinden çevik kuvvet polisleri bizim bulunduğumuz sokak da dahil olmak üzere birçok yere gaz kapsülü atıyordu” dedi. Berkin’in atılan gazlara doğru dönüp baktığı sırada kafasından vurulduğunu kaydeden Yıldız, özetle şunları söyledi: “Yanımızda 3-4 kişi daha vardı. Kafasını eğerek ve bir adım öne çıkarak polislere doğru baktı. Bu esnada bir gaz kapsülü kafasının sağ arka kısmına çarptı ve oraya yapıştı. Berkin eliyle vurarak gaz kapsülünü düşürdü. Vurulması üzerine ‘Anne’ diye bağırdı. Geldiğimiz yöne eve doğru koştu. Ben de peşinde koştum. Kendisini yakaladım. Başından hafif kan geldiğini gördüm. Kendisini minibüsle Okmeydanı SSK Hastanesi’ne getirdik. Hastaneye saat kaçta getirdiğimizi hatırlamıyorum.”

Öncelikle, Berkin vurulalı 9 ay oldu ama tanık ifadeleri daha yeni alınıyor, keza bölgede görevli olduğu bildirilen polisler için de aynı durum geçerli. Berkin´den gelecek acı haber mi beklendi soruşturmanın ciddiye alınması için!..

Berkin´in ölümünden hemen sonra hastanede bir rapor sürülür piyasaya, Berkin´in üzerinde patlayıcı madde olduğuna ilişkin. Evinden 5 km uzakta ekmek almaya gitmesi manidar bulunur, Berkin vurulduktan sonra ailenin evi taşıdığı dikkate alınmaksızın... Daha neler vardır, neler çıkacaktır ortaya.

Adalet, ağaoğullarına mı var sadece, yoksa sadece bir edebiyatçımızın adı mı?
 
Melih totoşu gülücük attı twitterda :D Ulan şu adam seçimi kaybederse iyi olur filan ama twitterını kapatırsa aynı fenomenliği Mansur Yavaş'tan da beklerim bu da bi gerçek. Adam eğlendiriyor abi kim ne derse desin :)
 
Umut Koydum Adını!

Benim hikayem Twitter´da başladı, İstanbullular Gezi Parkı´na akın ediyordu akşam saatlerinde. Okuduklarım hem gözlerime toz kaçırıyor, hem de bir an önce eve ulaşma isteği doğuruyordu.

Direnişe katılanlara polis sert müdahale ediyor, Askeri Hastane´de görev yapan asker eylemcilere gaz maskesi dağıtıyor, bölgedeki eczaneler gönüllü nöbet tutarcasına kapılarını yaralılara açıyor, kapitalizmin merkezi dediğimiz İstiklal´deki kafeler ücretsiz yiyecek ve içecek hizmeti veriyor, bölgede kesilen mobil internet erişimi nedeniyle ağ bağlantılarını açıyor… Ve direniş saatler ilerledikçe daha da artıyor, bir halk uyanıyordu..

Eve ulaştığımda heyecanımı ömrü halk hareketlerinde geçmiş babamla paylaşmak istedim ama uyuyordu! Uyandırmak istemedim, ekran başında gelişmeleri takip ettim, daha doğrusu edemedim çünkü akıllı kutu (!) penguenleri gösteriyordu. Sosyal medyayla arası iyi olmayan babamın uyuma nedenini ancak o an anladım.

Önce Kızılay´da, Kuğulu´da ardından Gezi Parkı´nda aldım soluğu. Halk dayanışmasını gördüm, komün hayatını, yardımlaşmayı… İşin belki de en güzel tarafı, yıllarca birbirine düşman belletilen insanların omuz omuza oluşunu, vurdumduymaz olarak eleştirdiğimiz genç neslin hak arayışını gördüm.

Mücadelenin başlangıcından bu yana 365 gün geçmiş, dile kolay... Kapitalist bir yaklaşımla Gezi´nin kazandırdıkları, kaybettirdikleri neler diye düşündüm bir an. Kazanç hanesine “geleceğe dair umut” diyebilirim sadece. Peki ya kaybettirdikleri; Ethem, Abdullah, Medeni, Ali İsmail, Berkin…

Şimdi biz kaybeden tarafta mıyız, kazanan tarafta mı..
 
Gezi'yi unutmayalım ama geçmişte kalmayalım,ne güzel günlerdi demeyelim,hoş bir anı olarak kalmamalı gezi,gelecegi düşünmeliyiz,nakavt olan degil nakavt eden olmak için yaşamalıyız,tuttuk ama koparamadık neden koparamadık onu düşünelim,koparamadıgımız için o zamandan bu yana bir sürü acı yaşadık

Sloganın hakkını verelim
' Bu daha başlangıç mücadeleye devam'
 
Gündüz ofiste birbirimizle rekabet ederken akşam parka gelip komün hayatının yaşanabileceğini görüp, buna sevinmektir Gezi
Yemek getirdiğimiz sokak çocuklarının " abi hep burada kalacaksanız" değil mi sözlerine gülümsemek
AKM' nin önünde takım elbiselerle futbol maçı yaparken düşürdüğüm telefon ve cüzdanın 2 saat sonra anons edilerek tarafıma teslim edilmesi
İstanbul' un en güvensiz yeri İstiklal' de 12 gün boyunca tek bir taciz, yağma, hırsızlık olmadan kardeşçe yaşanabileceğini görmek
Sarı minibüse bindiğinizde "abi barikate en yakın yerde bırak" sözüne tebessüm etmek
Kızılkayalar' ın önünden her geçişte oradan yediğin ıslak hamburgerlere üzülmek
Gümüsuyu'ndan alana ilerlerken Drogba' nın resmini görüp derin bir oh çekmek ve özgürlüğü iliklerine kadar hissetmek

Böyle bir 12 gün yaşadık. İnsanca şartlar sunulduğunda taciz, yağma, hırsızlık gibi insana ait olmayan davranışların ortadan kalktığını yaşayarak öğrendik Gayemiz bunu hayatın tümüne yayabilmek. Artık özgürlüğün tadını aldı insanlar ve korku eşiği çoktan aşıldı. Her gün daha yüksek sesle " bu daha başlangıç mücadeleye devam" dememiz bundan.
 
Bu ülkede Anayasa madde 34'ü Hükümet'ten kolluk kuvvetine,bürokrattan sıradan vatandaşa kadar herkes dikkate almak zorunda.Ali İsmail Korkmaz diye biri hiç yaşamamış,geçtiğimiz yıl dünya kadar insan şiddetten kalıcı zarar görmemişçesine videolar fotoğraflar dökülüyor yine.Abdullah Gül'e Harvard'da sorulan sorunu,yapılan eleştrinin ne kadar yerinde olduğu bugün ortaya çıktı.Haziran 2013'e dair sorumlular gerekli cezalara çarptırılana kadar,zarar gören insanların adalet duygusu onarılana kadar ama bin kişi ama geçen seneki gibi 2-3 milyon kişi bu tarihlerde sokakta olacak.Rant için,bu bağlamda pasifist şekilde ses çıkaranlara şiddet yoluyla Hükümet kendisine bir kabus yarattı.Bellekler taze,unutturabilen unuttursun.
 
Taner Timur'un cumhurbaşkanlığı seçimi hakkında yazdığı yazı;

"seçim tartışmalarına ve ekmel bey’e yapılan –yer yer benim de paylaştığım- itirazlara bakıyorum da galiba bir şey iyi anlaşılmadı diye düşünüyorum: anayasal, normal bir seçime gidiyoruz gibi bir hava esiyor ülkede! oysa şunu bilelim: 10 ağustos’ta normal bir seçimde değil, bir plebisitte oy kullanmaya gidiyoruz. plebisitlerde pusulalara bir ad yazılmaz; “evet” ya da “hayır” denir. eski çağların “sezar”larını, modern çağların napolyon’larını geçelim, yakınlarda da rusya’da, uzakdoğu’da, ortadoğu’da sayısız örneklerine tanık olduğumuz bir oylama tarzı bu.. biz de 10 ağustos’ta oy pusulalarımıza bir ad yazsak bile, aslında vereceğimiz oylar “evet!” veya “hayır” oyları olacak.
“evet” ya da “hayır” diye neyi oylayacağımızı sormazsınız herhalde? hani şu son günlerde erdoğan sık sık “davamız” diyor ya, işte bu “dava”yı oylayacağız. sanırım artık bu “dava”nın ne olduğunu bilmeyen de kalmadı. erdoğan’ın kendisi “mustafa kemal’e evet; atatürk’e hayır!” diyor. o da şimdilik! tayyip bey “daha başlangıçtayız, yolumuz uzun” diyor; kendisini ve takımını 2023 ufkuna hazırlıyor. başarılı olursa kuşkusuz kurtuluş savaşı’nın da “sarıklı mücahitler”in eseri olduğunu ilan edecek ve mustafa kemal adını kitaplardan silmeye çalışacak. yola kemal gibi o da samsun’dan çıktı. sonra erzurum! tez, anti-tez; devrim, karşı-devrim; süreç devam ediyor.
yapabilir mi? ben inanmıyorum. yine de on sene önce kimsenin aklına gelemeyecek şeyleri yaptığına bakılırsa, düşünmemiz lazım. gezi direnişinden, 17 aralık rezaletinden sonra da bu ülkede seçim kazanmadı mı?
tayyip bey kuşkusuz zeki bir insan. fakat bugün geldiği -ve ülkeyi getirdiği- nokta salt zekâyla açıklanacak bir şey değil. asıl açıklanması gereken, içinde bulunduğu “ruh hali” ve bu “ruh hali”ne nasıl gelmiş olduğu. ben de çoğu kimse gibi bunu kazandığı seçimlere, “ustalaşma” psikolojisine bağlıyordum. geçenlerde bir vesileyle wikileaks belgelerine yeniden bakarken ilginç bir notla karşılaştım. amerikan büyükelçisi eric edelman washington’a yolladığı 20 ocak 2004 tarihli telgrafta, “erdoğan’ın karakteri” başlığı altında şunları yazmış: “birincisi çok baskın gurur; ikincisi tanrı’nın onu türkiye’yi yönetmek için hazırladığına inanması; (2003 akp kurultayında bu konuda kurana atıf yapmış). çok alıngan; bunlar etrafına yetenekli bir danışman grubu toplamasını engelliyor”.
işte en önemlisi ve en tehlikelisi de bu “ruh hali” ve amerikalı diplomat bunu çoğumuzdan önce anlamış. daha 2004’te; erdoğan’ın kendisini ve çevresini yakından tanıyan biri olarak.. aynı tespitleri daha sonra erdoğan’ı çok iyi tanıyan, fakat sonradan yolları ayrılmış olan birçok siyasetçiden de duyduk..
uzatmak istemiyorum; söylemek istediğim şey şu: karşımızda “minarelerimiz süngü, camilerimiz kışla” diye cihada davetiye çıkarmış, “dava”sı uğruna ölmeye hazır, kefenini yanına almış bir “başkan adayı” var. seçmenlere beni daha da güçlendirin ve peşime takılın, diyor. tekrar edeyim: ben bu “dava”nın başarıya ulaşacağına hiç inanmıyorum; akp mutlaka bir gün gezi cinayetlerinin ve 17 aralık yolsuzluklarının hesabını verecek. ve sonunda da dağılıp tarihe karışacak.. ne var ki 10 ağustos’tan oylarını artırarak çıkmış bir erdoğan, bir süre daha, ülkeyi daha da karanlık günlere götürebilir. şurası açık; iç savaşı bile göze almış bir “başkan” adayı ile karşı karşıyayız. buna karşı adayları beğenmeyerek kullanılmayan her oy da yine onun hanesine “evet!” diye yazılacak. bugün sandığa gitmemekle, dün sandığa gidip “yetmez, ama evet!” demek arasında bir fark kalmadı.. bir yandan onları eleştirirken, öte yandan daha da ağırlaşmış koşullarda onların yanlışını yinelemek bence tarihi bir hata olur. demokratların iç hesaplaşmalarının zamanı değil. siyaset “an” meselesidir; belli bir “an”da “doğru” olarak yapılan şey, başka bir “an”da çok “yanlış” bir eylem olarak karşımıza çıkabilir. bilim somut koşulların analizini ortaya koyarken, bilimsel siyaset de bu koşulların gerektirdiği taktik ve stratejik esnekliklere olanak sağlar. kısaca derim ki 10 ağustos’ta sandığa gidelim ve bu tehlikeli gidişe “hayır!” diyelim.."
 
Beraber sorunun üstüne giden insanlar
Canını ortaya koyan kahramanlar
Bu ülke için hayatını kaybedenler
Piyanosuyla bizi büyüleyen Davide Martello ve diğer ismini bilmediğim müzisyenler
Geziye sonraki günlerde bizzat katılan ve gitmemem için asla laf söylemeyen babam
Osmanbeyde tshirtümden çekip muhtemelen beynimi patlatacak gaz kapsülünden beni kurtaran isimsiz kız
Jelatin ile Beşiktaş'ta gözlerine maske yaptığım bir sürü insan
Beşiktaşta şans eseri beraber sıkıştığımız , 5 şampiyonun formasını giyen 5li grup ve sağlık malzemelerimden dolayı polisi oyalayıp beni çaktırmadan dışarı çıkartmaları
Beşiktaş'ta yardım ettiğim , sıhhiye gibi en öne geçtiğim , bana bir işe yaradığımı hisettiren güzel insanlar
Tayyip'in mitinginin olduğu gün Osmanbey'de tolanan , arada irtibat olmamasına rağmen en az 10 kere dağıtıldığı halde tekrar toplanan ve polisleri resmen kanser eden 150 kişilik ; aralarında bulunmaktan mutluluk duyduğum güzel topluluk
Osmanbey'de bizi polisten koruyup evine alan , geliriz diye makarna yapıp bekleyen tatlı teyze
Ve şu an hatırlayamadığım , o panikle kim olduğuna bakamadığım , gözüm kapalıyken ve açamayacak kadar kötü durumdayken beni çekiştiren yüzünü bile görmediğim insalar.
Ve Beşiktaş'ta baya baya uğraşıp bayrak açtığımız tayfa
Hepinize sonsuz teşekkürler. Genizlerimizin ve gözlerimizin beraber yanması çok büyük bir gururdu benim için.
 
Gezi bu topraklarda insanlasmanin tekrar yasanmasidir. Gezi bir dönüm noktasidir penguen medyasinin farkedilmesi korku duvarinin yikilmasi tanimadigin biri icin canini tehlikeye attigin yardim ettigin paylastigin anlardir. Taksim komünü ise yasanacak güzel günlerin nüvesidir. Selam olsun gezi direnisine. Berkine, etheme, ali ahmete, atakana, mehmete, hasana mücadelelerini yasatacagiz...
 
Gezi´ye dair söylenecek o kadar çok şey var ki...

Yazılabilecek onlarca roman, araştırma - inceleme eseri, tiyatro oyunu, belgesel... Ancak bizim toplum olarak kültür ve sanata dair bakış açımız o kadar sığ ki ne doğru düzgün bir kitap ne de doğru düzgün bir görsel yapım görebildik. Oysa işlenebilecek öyle bir maden vardı ki elde. Ne mutlu bizlere ki yaşadık o günleri; yardımlaşmayı, dayanışmayı, komün hayatını iliklerimize kadar hissettik. Türk halkının damarına basıldığında tepki verebileceğine inandık. Peki ya gelecek nesiller? Onlar için pek bir anlam ifade etmeyecek Gezi Parkı ile başlayıp ülkeye yayılan özgürlük ateşi.

Noktayı çarpıcı bir sözle bitireyim istedim ama "slogan bulamadım!"
 

Üst