Türkiye'nin Litvanya ile oynayacağı açılış maçıyla Avrupa Şampiyonası'na merhaba diyeceğiz. 33.'sü düzenlenen bu organizasyona Türkiye 4. kez katılıyor. 2005'te evimizde 8., 2007'de 9., 2009'da da genç bir kadro ile yine 9. olmuştuk. Daha önceki 32 şampiyonanın 23'ünü Rusya kazandı (21'i Sovyetler Birliği ismiyle). Bu ezici üstünlüğün gerisinden iki şampiyonlukla Fransa geliyor. Bu ülke, Rusya'nın arkasında 1 seferden daha fazla şampiyonluğa ulaşan tek takım organizasyon tarihinde. Grubumuzun Rusya, Litvanya ve Slovakya'dan oluştuğunu hatırlatayım. Rusya'nın başarısından bahsettik, grubumuzun diğer iki takımı da 97 finalinde karşılaşmış ve Litvanya şampiyon olmuştu.
4. torbadan Slovakya, 3. torbadan Litvanya'yı çekmek her ne kadar şanssızlık gibi gözükse de diğer grupların da birbirlerinden çok farkı yok aslında. Sonuçta burada Avrupa'nın en iyi 16 takımı bir aradalar. Geçtiğimiz yaz oynadığımız ön elemelerde tek bir mağlubiyet alıp lider olarak çıkmıştık gruptan. Yine genç ağırlıklı bir kadro ile yarıştığımız elemelerden aklımızda kalan, harika geri dönüşlerdi. Şimdi Polonya'ya giden takımımız ise Esmeral haricinde eksiksiz bir kadro olacak. Özellikle 2009'da Nevriye, Işıl, Esmeral, Nilay olamadan oynamak zorunda kaldıktan sonra şimdi çok daha güçlü bir kadro ile gittiğimizi söyleyebiliriz.
Milli Takım'ın hedefi ilk 5, yani Olimpiyat vizesi. Tabii ilk 5'e girince doğrudan Olimpiyatlara gitmediğimizi ama çok ciddi bir avantaj yakalayacağımızı belirtmek lazım. İlk 5'te yer almak için yarı final oynamak veya çeyrek finalde olası bir mağlubiyetten sonra klasman maçlarının hepsini kazanmak gerekiyor. Biraz yol haritamıza bakalım, öngörülerle. İlk maçımız Litvanya ile ve son derece kritik bir maç. Daha ilk günde oynanacak bu maç kaybedilmesi halinde hayalleri ilk günden sekteye uğratabilir. 2. gruba en az 2 galibiyet taşımak çok önemli iddiamızı gösterebilmek için. O yüzden Litvanya maçını da atlattıktan sonra Slovakya maçına da aynı ciddiyet ile asılmak gerekiyor. Bu sene Vici Aistes-Galatasaray maçında da gördük, zaten Litvanya denilince hepimizin aklına gelen ilk şey duraksamadan şut sokabiliyorlar. Umarım Milli Takım, Galatasaray'ın hatalarından ders çıkarır ve Aistes oyuncuları ağırlıklı Litvanya maçını kazanıp, yolunu açar. Daha önceki 3 katılımımızda da Litvanya ile yollarımız kesişmiş ve bu maçların ikisinden mağlup ayrılmıştık. Slovakya buraya en dikkat çekici yıldızları Zuzana Zirkova ve diğer önemli oyuncuları olmadan geliyor. Kadın basketbolunun efsane koçlarından Hejkova'nın yönetimindeki takım genç kadroları ile, koçlarının dediği gibi "hücumda basit, savunmada da sert oynayarak" sürpriz arayacak. Rusya ise normal şartlar altında yenmemizin çok zor olduğu bir takım. 2005'te onları yenmeye çok yaklaşmıştı Cem Akdağ yönetimindeki Türkiye. O maçta da ilginç şeyler denemiştik zaten. O maçın özetini izlerken benim başım dönmüştü, sonra rakamlara baktığımda inanılmaz bir temponun olduğunu gördüm. 40 dakikalık bu kadın basketbolu maçında her iki takım da 75'er kez saha içi denemesinde bulunmuşlardı (bu seneki NBA finallerinin en yüksek skorlu maçında ise 48 dakikada Miami 70, Dallas ise 69 kez hücum kullandılar). Aylin, Birsel, Nilay ve Esmeral'in guardda süreleri bölüştüğü bu maçta takımımız tempoyu hiç düşürmeden oynayarak, Rusya'yı yenemese de son topa kadar kafa kafaya oynamayı başarmıştı, 91-87 biten oyunda. Rusya ve benzeri takımlara karşı galibiyet için, bu tarz “çılgın” işlere ihtiyaç duyulabilir bu turnuvada da.
Realist bir bakış açısıyla bu gruptan 2 galibiyetle çıkacağımızı düşünüyorum. İkinci grup aşamasında da B Grubu’ndan –bence- gelecek Belarus, Çek Cumhuriyeti ve İsrail ile karşılaşacağız gibi gözüküyor. İlk gruptan Litvanya’yı, buradan da İsrail’i altımıza alarak çeyrek final oynayacağımızı düşünüyorum. Daha fazlası için bakarsak, son Dünya Şampiyonası’nın MVP’si ve takımın oyun kurucusu Horakova’dan yoksun Çek Cumhuriyeti karşısında bir galibiyet şart öncelikle. Daha sonrasında ise Belarus veya Rusya karşısında –bizden daha iyi takım oldukları bir gerçek olsa da- bir maç çalmamız lazım böylece ikinci grup aşamasında da ilk 2’ye girip yarı final için önümüzü açabiliriz. İkinci grubu 3. veya 4. sırada tamamlarsak çeyrek finaldeki rakibimiz İspanya – Fransa ikilisinden biri olacak gibi gözüküyor. Turnuvanın iki favorisi karşısında bir eleme maçı kazanmak kulağa hoş gelse de pek gerçekçi değil. O yüzden yarı final için grup aşamalarında biri Çeklerden ötekisi de Belarus/Rusya’dan iki maç çalmak şart. Genellikle klasman maçlarında Türk takımları dağıldığı için o maçları kazanıp 5. olmak zor gibi gözükse de aslında yarı finalden daha kolay bir yol. Sonuçta dişimize göre takımlar olacak ve kora kor oyunlar ve motivasyonla o yoldan da Olimpiyat vizesi için gerekli adımı atabiliriz.
Biraz da kadromuza bakarsak; Nevriye-Nevlin-Yasemin’den oluşan pota altı rotasyonumuz tecrübeli ve Bahar ile birlikte enerjik. Bir numarada Birsel/Işıl takımımızın bir diğer gücü. Birsel’in güçlü olduğu hücumda, Işıl’ın da savunmada hiç geri adım atmaması gerekirken, zayıf kaldıkları tarafta da daha gayretli olmaları lazım. Yanılmıyorsam hazırlık maçlarında hiç denenmedi ama duruma göre iki oyuncu bir arada da kullanılabilir. Birsel ile Nevriye kulüp takımlarından gelen alışkanlıkla birbirlerini çok iyi tanıyorlar ve ikili oyunları birincil silahımız olacak hücumda. Takımın savunmada en güvendiği isimlerden olacak Tuğba, Zafer Kupası’nda izlediğimiz kadarıyla basit oynuyor ve Galatasaray’da olduğundan daha faydalı oluyor Milli Takım’a. Tecrübeli oyuncu fast-breaklerde en önde koşarak birçok kolay sayı kazandırdı bu maçlarda, bu tarz kolay sayılara ihtiyacımız olacak turnuva boyunca. Temel ihtiyaçlarımız ise tecrübe, enerji, savunma sertliği ve hücumlarda Nevriye dışında güvenilir bir el bulabilmek. İlk üçünü sağlayabileceğimizi düşünüyorum, güvenilir el konusu ise bir dış atıcı olarak biraz sallantıda. Kübra, Gülşah ve özellikle Şaziye, koçun sarıldığı isimler olacak bu konuda. Şaziye ile Gülşah’ın eli tuttuklarında çok iyi performanslarını biliyoruz ama turnuva süresince o günleri gelecek mi bunu kestiremiyoruz. Tabii bu oyuncuların savunmada da şut kaldırma konusunda olduğu kadar istekli olmaları lazım. Milli Takım’ın ciddi süreler alacak en genç oyuncusu Bahar Çağlar olacak, tabii Bahar belli bir eşiği atlamış bir oyuncu olduğu için bu açıdan gözlerimiz Bahar’dan bir yaş büyük olan Seda Erdoğan’a kayacak. 24 yaşındaki guard hazırlık maçlarında kendine ilk beşte yer bulup, iyi süreler almıştı. Umarım güveni boşa çıkarmaz ve rotasyonumuza bir güvenilir halka daha eklenir. Polonya’ya gidecek en genç oyuncumuz da Özge Yavaş olacak, 2014’te ciddi süreler almasını beklediğimiz Özge için iyi bir deneyim olur inşallah.
Katie Douglas (Yunanistan), Epiphanny Prince ve Becky Hammon (Rusya), Sancho Lyttle (İspanya) gibi devşirmelerin gelmesi beklenmiyor Polonya’ya. Fakat yine de Alba Torrens, Svetlana Abrosimova, Maria Stepanova, Sandrine Gruda, Eva Maltsi ve Eva Viteckova gibi birçok yıldız boy gösterecek bu turnuvada. Türkiye’nin maçları NTVSpor’dan yayınlanacak. Başarılar diliyoruz Potanın Perileri’ne, beklentilerimizin karşılandığı güzel bir turnuva geçiririz inşallah.