Şiir Perisi

TERKEDEN

Kimdi kimdi kalan
Giden mi suçludur herzaman?
Ne zaman başlar ayrılıklar
Dostluklar biter ne zaman

Her geçen gün bir parça daha
Aldı götürdü bizden
Aynı kalmıyordu hiçbir şey
Değişiyordu herşey
kendiliğinden

Artık çözülmüştü ellerimiz
Artık bölünmüştü yüreğimiz
Birimiz söylemeliydi bunu
Ötekini incitmeden

Kimdi giden kimdi kalan
Aslında giden değil
Kalandır terkeden
Giden de
bu yüzden gitmiştir zaten

Murathan Mungan
 
BU YÜZDEN HÜZÜNLÜYÜM

Gecenin kalbinde hançerdir hasret
Can çekişen karanlık.
Yapmıştır yapacağını bir yanımıza
Buzdan bir yalnızlık.
Gece;
Yıkılmaz duvarlar örmekte içimize..

Yaman bir kavgadır yaşamak adına
Ölümcül savaş..
Ve bitmez sanılan bir gece
Yavaş yavaş can çekiştirmektedir
Çoban yıldızının ışıklarında.

Işık;
Geceye sıkılan bir yağlı kurşun.
Önce tepelerde ölür karanlık.
Derlerki,
Geceye hançeri ilk vuran
Bir çilli horozdur.
Sonra,
Kuşlar gagalarıyla
Karanlığın canını alır...

Derler ki;
Güneş sancılarla doğarmış.
Güllerdeki çiğler,
Topraktaki buhar ondanmış.
Her sabah karanlık,
Her akşam gün ölürmüş.
Ben her akşam bir hançer görürüm.
Her sabah kurşun sesiyle uyanırım
Bilirim gün doğar,
Bilirim karanlık ölür.
Bu yüzden hüzünlüyüm biraz...
Sabah akşam hep ayni şeyleri yaşarım...

ALINTIDIR.
 
kimi sevsem sensin / hayret
sevgin hepsini nasıl degiştiriyor
gözleri maviyken yaprak yeşili
senin sesinle konuşuyor elbet
yarım bakışları o kadar tehlikeli
senin sigaranı senin gibi içiyor
kimi sevsem sensin / hayret
senden nedense vazgeçilemiyor

herşeyi terk ettim / ne aşk ne şehvet
sarışın başladığım esmer bitiyor
anlaşılmaz yüzü koyu gölgeli
dudakları keskin kırmızı jilet
bir belaya çattık / nasıl bitirmeli
gitar kımıldadı mı zaman deliniyor
kimi sevsem sensin / hayret
kapıların kapalı girilemiyor

kimi sevsem sensin / senden ibaret
hepsini senin adınla cağırıyorum
arkamdan şımarık gülüşüyorlar
getirdikleri yağmur / sende unuttuğum
hani o sımsıcak iri çekirdekli
senin gibi vahşi öpüşüyorlar
kimi sevsem sensin / hayret
in misin cin misin anlamıyorum.

Atilla İlhan
 
Gittin...
Gittin...
Ben, arkandan sadece baktım.
Oysa; söyleyecek o kadar çok şeyim vardı ki...
"Gidersen iyiye dair ne varsa içimde yitireceğim hepsini.
Gidersen sönecek içimdeki ateş
ve bir daha hiç kimse yakamayacak.
Gidersen karanlığa mahkum edeceksin günlerimi
O karanlıkta yolumu kaybedeceğim" diyecektim sana.
Konuşamadım...


Gittin...
Gidişini görmemek için gözlerimi kapattım
Öylesine acıdıki içim, tutup koparsalardı kolumu
bacağımı bu kadar acı duymazdım.
Acım yaş olup akmalıydı gözlerimden.
Ağlayamadım...


Gittin...
Seni delicesine bir tutkuyla seviyordum oysa
Tutkum seninle olmaktı, tutkum teninde erimek,
tutkum hayatı seninle sadece paylaşmaktı.
Anlatamadım...


Gittin...
Gidişini önlemek için tutmak vardı ellerinden
Ellerim değil miydi her dokunuşumda seni ürperten?
Ürperdin yine biliyorum.
Bir kez dokunsam, bir kez tutsam ellerini
Gitmek için biriktirdiğin bütün cesaretin kaybolurdu.
Tutamadım.


Gittin...
Bir yıkım gibiydi gidişin
Sen adım adım uzaklaşırken benden
Çöküp kaldı bedenim olduğu yere
Nice terk edişlere dayanan yürek bu kez yenilmişti
Bu kadar zayıf değildim ben kalkmalıydım.
Kalkamadım...


Gittin...
Oysa geldiğin gün gideceğini biliyordum
Hazırdım gidişine,
Kaçak zamanları yaşıyorduk
Zaman bitecek ve sen gidecektin
Bense, gidişinin ertesi günü
Hayatıma kaldığım yerden yeniden başlayacaktım.
Başlayamadım...


Gittin...
Bir şey söyledin mi giderken?
"Kal" dememi istedin mi?
Son bir kez "seni seviyorum" dedin mi?
"Bekle beni döneceğim" diye umut verdin mi?
Beynim öylesine uğulduyorduki.
Duyamadım...


Gittin...
Nereye gittiğin önemli değildi
Binlerce kilometre uzakta da olsan,
iki metre ötemde de farketmiyordu.
Artık yoktun ve asıl bu düşünce beni felç ediyordu.
Kurtulmalıydım senden,
bu yokluk duygusundan kurtulmalıydım.
Kurtulamadım...


Gittin...
Unutulanların arasına katılmalıydım
Anıları bir sandığa koyup
hayatı bir yerinden yakalamalıydım.
Bu aşk noktalanmalıydı, bu sevdadan vazgeçmeliydim.
Yapamadım...


Gittin...
Bir okyanusun ortasında
tek küreği kaybolmuş sandalda
Dev dalgalarla boğuşan bir denizciyim şimdi.
Bil ki; sevmekten vazgeçmedim seni,
Bil ki; seninle birlikte sevdanı da taşıyacağım yüreğimde,
Bil ki; seni Unutamadım...
 
Bağlanmayacaksın

Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam." demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.

Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim." diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasın istiyorsan bir şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait olacaksın.
Mesela turuncuya ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...


Can Yücel
 
BOĞAZ GEZİNTİSİ

Ne günlermiş, ne günlermiş
Yıldızlar, mehtap, çamlar altında
Yıldızlar, mehtap, çamlar altında
Ne günlermiş, ne günlermiş
Gelip geçmiş!

Vapurlar değil, Boğaz'dan geçen;
Boğaz'dan yalılar geçiyor,
Toplamış bulardan eteklerini...
Dairesine çekilen bir saraylı gibi
Yalılar gelmiyen alemlerine gidiyor
Bırakıp bu sessiz gecelerini.

Çekip almış kuşların kanatlarından rüzgarını
Asırlık rüyalarında yalılar
Uykuların mahmurluğu saçaklarını sarmış.
Saz sesleri gelmiyor kıyılardan.
Ne geçen yazlardan bir haber var,
Ne gelecek baharlardan.
Kim bilir kaç deniz geçmiş uykularından.

Başbaşa kalmış iki hisar
Beklemekte sönük sahilleri.
Artık eski harpleri anlatır taş duvarlar
Kıyılarından geçen balıklara.
O balıklar ki dedeleri
Şarkılarla beslenmişti geceleri.
Şimdi sulara düşen çürümüş tahtalar
Dalgalarda son oltanın yemleri.

Bir zamanlar şen yaşamış yalılar
Işıklı bir ziyafet sofrasında.
Renklerini deniz almış götürmüş,
Küllerini alev alıp savurmuş.

Deniz kenarında denizsiz kalmış yalılar.
Ortaklığı ayrılmış kıt'aların
Anadolu günden güne Rumeli'ye küsmüş

Bugün biz değiliz bakan yalılara;
Yalılar boynu eğik bize bakıyor
Biz değiliz sarkan hatıralara...
Göğüs gererek dalgalara
Yalılar bir hayal için denize sarkıyor
Yalılar bize bakıyor, denize bakıyor.

Ne günlermiş, ne günlermiş
Yıldızlar, mehtap, çamlar altında
Ne günlermiş, ne günlermiş
Gelip geçmiş!

Özdemir Asaf
 
nasname

ey bütün bir evrenin
en seçkin yaratığı olan sen!
sen ki;
iki gözümden ve canımdan
daha da azizsin.
ey güzel kimse!
candan aziz birşey yoktur.
sen bana;
candan da yüz kere daha azizsin.

ey hoca!
yalnız bir dileğimizi yerine getir.
konuşma. kes sesini.
allah'la aramıza girme.
biz doğru yoldayız.
yalnız sen,
bu yolu eğri görüyorsun.
git... gözlerini tedavi ettir.
ya da rahat bırak bizi.

kalk gel!
hatırımız için gel.
dileğimizce bir zorumuzu hallet.
bir testi şarap getir.
ki, vücudumuzun toprağından
testi yapılmadan öncekana kana testiden içelim.

ben öldüğümde;
beni şarap ile yıkayınız.
telkin yerine;
şarap dökünüz mezarıma.
kadehleri ve şarabı öven
şiirler okuyunuz baş ucumda.
eğer, kıyametde
beni bulmak isterseniz;
meyhane kapısının
toprağından koklayınız beni.

şarap içmediğin için,
sarhoşlara sövme.
eğer allah tövbe verirse,
ben sadece
şarap içmemek için tövbe ederim.
sen;
şarap içmemekle övünüyorsun.
ancak;
öyle ayıp işler ediyorsun ki,
şarap onların yanında
yüz kere zemzemle yıkanmıştır.

o kadar çok,
o kadar çok şarap içeyim ki;
beni gömdüklerinde
şarap kokusu gelsin mezarımdan
ziyaretime gelen çakırkeyf dostlar,
yıkılasıya içmiş gibi olsunlar.

şarap, şarkılar, çalgıcılar ve ben
bu harap köşede beraberiz
rehin etmişiz canımızı şarap için.
rehin etmişiz gönlümüzü, elbisemizi.
vazgeçmişiz rahmet umudundan,
azap korkusundan...
ve kkurtulmuşuz
yel, toprak, ateş, su korkusundan.

bu gün,
benim gençlik nöbetimdir,
aşk şarabı içerim.
zira benim mutluluğum bundandır.
acıdır diye kötülemeyiniz,
o, hoştur.
onun acılığı,
benim saflığımdandır.

ey gönül!
madem ki, senin nasibin
dalma kanamak ve
her gün başka durumda olmaktır,
ve ey can!
sonuçta birgün çıkıp gideceksen,
bu bedende
ne diye geldin?

bizim dergahımızda
sahte para geçmez.
süpürge bizim darphanemizi
temiz süpürmüştür.
meyhaneden bir efendi dedi ki;
"şarap içmeye bak.
zira senin dalacağın
sonsuz uyku anında
nice asırlar gelip geçecek."

boyun eğeceksin,
doğa kanınları önünde.
işe yaramaz başka bir şey...
insanların önünde,
gösteriş ve riyadan başka
bir şey fayda etmez...
küllettim aklın düşünebildiği her şeyi.
lakin;
doga'nın emirlerine çaresiz kaldım.

eğer, bir yabancı
sana vefakarlık ederse
onu akrabadan kabul et.
eğer; akraban sana
vefasızlık ederse
onu düşman kabul et.
eğer, zehir sana
şifa verirse panzehir say.
eğer bal seni hasta ederse
arı soktu kabul et.

hiçbir yürek yoktur ki;
senin ayrılığınla kanlar içinde olmasın.
iyi gören hiçbir kimse yoktur ki;
sana gönül vermiş olmasın.
senin yüreğinde,
hiçbir kimsenin düşüncesi olmadığı halde,
hiçbir kimse yoktur ki;
senin sevdan ile meşgul
ve
yanıp tutuşmuş olmasın.

sen lalenin nevruz'da yaptığı gibi
fırsatın lursa eğer
lele yanaklı bir dilberle
beraber ol.
kadehi eline al,
sevinç ile şarap iç.
zira hayat;
bir rüzgar darbesi gibi
mavi göğün altında
seni altına alıp
eziverir ansızın.

ey hayyam!
işlediğin günaha
bu kadar hüzne gerek var mı?
gam çekmekten ne umarsın?
günah işlemeyene
tanrı bağışlaması olmaz.
tanrı bağışlaması
günah için gelmiştir.
bir şey yok
üzülecek, korkacak.

canan!
ömrümüzün sonunda
vefasız bir aleme ulaşacağız.
nelere sahip olursak olalım,
çok şeyler arayacağız bıraktığımız.
senin yüzün gibi ay'ı
nereden bulacağım?
doğru söylüyorum,
senin boyun gibi
servi de yoktur alemde.

uyuyordum.
rüyamda bir bilgin dedi ki:
"uyku kime ışık saçtı?
kimin sevinç gönlünü açtı?
ölüme benzeyen bir işi yapma.
şarap iç.
zira toprağın altında
uyumaya çok vaktin olacak."

şarap kasesini benim elime koy.
zira;
gönlümde hararet var.
ve bu ömür akıp kaçıp gidiyor.
kalk!
talih ve mutluluk
rüya gbi bir sırdır.
kalk!
gençlik ateşi
su gibi akıp gidiyor.

ne cehennemi hak ettim,
ne cennete layığım.
benim toprağımı ne ile yoğurduğunu
allah bilir.
fakir, kafir, çirkin, fahişe gbiyim.
ne dinim var ne dünyüm.
ne de;
cennet umudum var.

benim şarap içmem
keyiften değildir.
ara bozmak,
din ve terbiyeyi
terk etmek için de değildir.
isterim ki,
arada bir nefes alayım.
şarap içmem;
işte bu sebepledir.

ey candan azizim!
madem ki;
bu cihan seni kederlendiriyor.
madem ki; temiz ruhun
birgün ansızın teninden ayrılacak,
senin toprağında
çimenler yükselmeden evvel,
gönlünün arzusunca eğlen.
bir çemenzarda otur.

eğer;
akıl gözünü açarak bakarsan,
en çok emniyette saydığın kimseyi
kendine düşman görürsün.
bu zamanda, özellikle
az dostun olsun.
zaman ehliyle,
uzaktan sohbet iyidir.

gözünü aç!
birgüün canından ayrılacaksın.
hüdanın,
esrar perdesinin arkasına gideceksin.
aşk şarabı iç ki;
nereden geldiğini bilmeyesin.
sarhoş ve neş'eli ol ki,
nereye gideceğini bilmeyesin.

ben şarap içerim
muhalifler soldan sağdan;
"içme!
şarap dinin düşmanıdır" derler.
madem ki;
şarabın din düşmanı olduğunu öğrendim,
vallahi içerim, billahi içerim
helaldir düşmanın kanını içmek.

hayal sermayesi eksik olan
her gönül çaresizdir.
her gün;
pişmanlığın ve acımanın
kadreşidir, arakadaşıdır.
endişelerden kurtulmuş,
sevinçli bir gönülden başka
dünyada ne varsa
hepsi üzüntü sebebidir.

allah benim yaradılış ruhumu yoğururken
amelimin ne olacağını biliyordu.
bana yakışmayan günahları,
ben onun ilmi, onun rızası ile işliyorum.
o halde kıyamet günü
beni cehennemde yakmasının
mantıklı sebebi acaba nedir?

ömür geçtikten sonra
acı olmuş, tatlı olmuş
ne önemi var.
can, dudağa geldiğinde
nişapur'da olmuşsun, belh'te olmuşsun
ne farkı var.
muhabbet şarabı iç.
çünkü;
benden ve senden sonra ay,
hilalden dolunaya,
dolunaydan hilale
inip çıkıp duracak.

madem ki;
cihanın bütün hallerinden haberdarsınız.
ey gafiller!
dünyanın işvesine aldanmayınız.
ve aziz ömrünüzü
heder etmeyiniz.
haydi! vakit kaybetmeksizin
muhabbet şarabı içiniz.

muazzez arkadaşlarım.
bana gıdaı şaraptan yapınız.
bu kehribar gibi olan yüzümü,
yakut gibi yapınız.
öldüğüm zaman beni
şarap ile yıkayınız.
mümkünse tabutumun tahtasını
asma ağacından yapınız.

allah bize
cennetinde şarap vaat etti.
iş bu merkezde iken
bu dünyada şarabı
nasıl yasak eder, haram eder?
birgün, sinir halinde bir arap,
hamza'nın dişi devesine
nişan almış ve vurmuş.
bzim peygamberimiz şarabı
o araba yasak etmiş.

evvela;
benim rızam olmaksızın
dünyaya getirildim.
hayatta;
hayretimden başka birşeyim artmadı.
sonra yine elimde olmadan
bu dünyadan göçeceğim.
gelmekten, kalmaktan, geçmekten
maksat ne?
hala anlamış değilim.

ÖMER HAYYAM
alkolik hareket engellenemez :)
 
SEVGİLİM

Sevgilim,
yetimim benim,
aylar nasıl geçiyor zaman hiç geçmezken

kapılar kapalı, dünya buzlu cam
uyuşmuş gözlerimin önünde
hayat akıp gidiyor hiç kımıldamadan

ikimizin yerine dinliyorum
sevdiğin şarkıları
siyah tişörtünü giyiyorum yatarken
gömleklerini, kazaklarını, kokunu
senin rüyalarını görüyorum ölür gibi uyurken
gün boyu elimde kahve fincanı

kapıyı açmıyorum
telefonlara çıkmıyorum
başını bekliyorum geleceği olmayan hatıraların

Sevgilim,
yetimim benim,
nasıl da kayıtsız gülüyorsun hayata
öldüğünden haberi yok fotoğraflarının

MURATHAN MUNGAN
 
SESSİZ GEMİ

Artık demir almak günü gelmişse zamandan,
Meçhule giden bir gemi kalkar bu limandan.

Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol;
Sallanmaz o kalkışta ne mendil ne de bir kol.

Rıhtımda kalanlar bu seyahatten elemli,
Günlerce siyah ufka bakar gözleri nemli.

Biçare gönüller. Ne giden son gemidir bu.
Hicranlı hayatın ne de son matemidir bu.

Dünyada sevilmiş ve seven nafile bekler;
Bilmez ki, giden sevgililer dönmeyecekler.

Bir çok gidenin her biri memnun ki yerinden.
Bir çok seneler geçti; dönen yok seferinden

Yahya Kemal Beyatlı
 
BERBER SALİH HİKAYESİ
Dükkana karşı fesleğen saksısı
Ercüment Bey kaymakam eskisi
Canıma okudu ortanca kızı
Acap istesem verirler mi
Otur kereta onu sana vermezler

Belkıs'ın yaptığı hem cilve hem naz
Gözüm görmez ustura makas
Kaymakam mendeburu üstelik nekes
Acap istesem verirler mi
Otur kereta onu sana vermezler

Bugün veresiye yarın peşin
Düşün berber Salih düşün
Düşün düşün boktur işin
Acap istesem verirler mi
Otur kereta onu sana vermezler

ATİLLA İLHAN
 
yavaş yavaş ölürler... seyahat etmeyenler,
yavaş yavaş ölürler...okumayanlar, müzik dinlemeyenler,
vicdanlarında hoşgörmeyi barındırmayanlar.
yavaş yavaş ölürler...alışkanlıklara esir olanlar,
her gün aynı yolları yürüyenler,
ufuklarını genişletmeyen ve değiştirmeyenler,
elbiselerinin rengini değiştirme riskine bile girmeyen,
veya bir yabancı ile konuşmayanlar.
yavaş yavaş ölürler...
aşkta veya işte bedbaht olup istikamet değiştirmeyenler,
rüyalarını gerçekleştirmek için risk almayanlar,
hayatlarında bir kez dahi mantıklı tavsiyelerin
dışına çıkmamış olanlar.

Pablo Neruda
 
BENİ UNUTMA

Bir gün gelir de unuturmuş insan
En sevdiği hatıraları bile
Bari sen her gece yorgun sesiyle
Saat on ikiyi vurduğu zaman
Beni unutma

Çünkü ben her gece o saatlerde
Seni yaşar ve seni düşünürüm
Hayal içinde perişan yürürüm
Sen de karanlığın sustuğu yerde
Beni unutma

O saatlerde serpilir gülüşün
Bir avuç su gibi içime, ey yar
Senin de başında o çılgın rüzgar
Deli deli esiverirse bir gün
Beni unutma

Ben ayağımda çarık, elimde asa
Senin için şu yollara düşmüşüm
Senelerce sonra sana dönüşüm
Bir mahşer gününe de rastlasa
Beni unutma

Hala duruyorsa yeşil elbisen
Onu bir gün benim için giy
Saksıdaki pembe karanfilde çiğ
Ve bahçende yorgun bir kuş görürsen
Beni unutma

Büyük acılara tutuştuğum gün
Çok uzaklarda da olsan yine gel
Bu ölürcesine sevdiğine gel
Ne olur Tanrıya kavuştuğum gün
Beni unutma..

ÜMİT YAŞAR OĞUZCAN
 
ANTİK KENT

mutlu günlerimizdi...
deniz tuzu,dövme gül
yanık tarçın gibiydik
rüzgarın saçlarımızı taradığı yamaçlarda
ikimizden bir bayrak
dalgalanırdı
birbirine bakan
tarihin ve otların
arasında
adı yoktu yaşadığımız şeyin
bir boşluk bile değildi bu
onca boşluğun içinde
yontulmamış birkaç harf
taşlar kadar tarihe kefil
günler gibi düşünülmeden akıp giden
otların gölgesindeki gece kadar derin
ay ışığıydı her şeyi sessizce bütünleyen

bir dönüş biletiyle kırıldı gece
kırıldı mevsim
kalakaldık
birbirine bakan sunaklarda
zehiri giz olan otlar boyverdi
kırık heykel parçaları dağılmış ten
zaman tarihe geri çekildi
kalıntıları ne kadar ipucuysa bir antik kentin
o kadar biliyoruz nedenlerini ve sonuçlarını
ayrılınca adını aşk koyduğumuz o şeyin.

MURATHAN MUNGAN
 
Adı hüzün olsun bu gerçeğin.
Ayrılığın tekil sızısını hissetmenin
Ve senden sonraki yaşantımın,
Adı hüzün olsun!

Öteki renklerini aldığın,
Tek mevsimlik dünyamın,
Ve senden bana kalanların,
Rotasız başlayan yolculuğumun,
Her limanda yüzleştiğim sensizliğin,
Adı hüzün olsun!

Bir türlü gelmeyen geleceklerin,
Bir yarısı sende kalan geçmişin,
Ve her gün biraz daha kaybolan iyimserliğimin,
Adı hüzün olsun!

Gittikçe tuhaflaşan tavırlarımın,
Azalan ideallerimin,
Alışkanlık haline gelen sıradanlıkların
Birbirine benzeyen her günün
Adı hüzün olsun!

Aklımda kalan şarkı sözlerinin,
Anılarını sakladığım kirli odamın,
Yağan yağmurun,
Cama dayanmış soluk yüzümün,
İçimde ağlayan çocuğun,
Adı hüzün olsun!

Artık gelmeyeceğine olan inancımın,
Eksik yüreğimin, göremediğim renklerin,
Sensizliğin, yarım kalmışlığın,
Adı hüzün olsun!

Değişmeyen şeylerin,
Aynı filmin tekrarına benzeyen rüyaların,
Sadakatini elden bırakmayan gönlümün,
İçimdeki yalnız şairin, bu yaşantının,

Ve bu şiirin adı HÜZÜN olsun!

Şemsettin KAYA
 
SARIŞIN

Bir sarı fırtına koptu gönlümde
Yoluma çıktığın o gün sarışın
En deli ateşler yandı içimde
Gözgöze geldiğim o gün sarışın

Engeller duvarlar koptu yerinden
Günahlar yasaklar silindi birden
Öyle kopardın ki sen beni benden
Sana rastladığım o gün sarışın

Belki bir tesadüf belki mucize
Bir tek sen getirdin gönlümü dize
Bir başka duyguyla geldim yüzyüze
Sana bağlandığım o gün sarışın

-Ahmet Selçuk İlkan
 
Masaüstü resmi olarak ayarladığım ve böylelikle kendimi hergün okumak zorunda bıraktığım bu şiiri ekliyorum.

Geçmiş günü beyhude yere yâd etme,
Bir gelmemiş an için de feryat etme
Geçmiş gelecek masal bunlar hep
Eğlenmene bak ömrünü berbat etme.


Niceleri geldi, neler istediler,
Sonunda dünyayı bırakıp gittiler.
Sen hiç gitmeyecek gibisin değil mi?
O gidenler de hep senin gibiydiler.


Dünyada ne var, kendine dert eyleyecek,
Bir gün gelecek ki can bedenden gidecek,
Zümrüt çayır üstünde, sefa sür iki gün ...
Zira senin üstünde de otlar bitecek

ÖMER HAYYAM
 
Çok aşağıdalarda kalmış, yukarıya taşıyalım bakalım


Söyle Bana
Her takvime üç beş ömür
Bahtımızın bilmecesini bölüştürdük
Çabuk düşen yapraklara

Her şeyiyle bu kadar çok zaman alıyor ? Niye ?
Ne çabuk geldik
Bu soruyu derin bir iç sızısıyla soracak yaşa

Ölüm karşısında kazanılan bakış derinliği
Niye yitirildi yaşamda ?

Eski bir fotoğrafa bakıyordum
Bu sorular beni yokladığında
Fotoğrafta sen de varsın
Bak ve söyle bana

MURATHAN MUNGAN
 
Bende sitenin açılmasını bekliyordum geçen gün çok güzel bir şiir buldum koyayim buraya. İnşalah daha önce başka biri koymamıştır.

Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.
Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet.
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Bir Ankara gazetesinde çıktı bunlar, üç sütun üstüne, kapkara haykıran puntolarla,
bir Ankara gazetesinde, fotoğrafı yanında Amiral Vilyamson'un
66 santimetre karede gülüyor, ağzı kulaklarında, Amerikan amirali
Amerika, bütçemize 120 milyon lira hibe etti, 120 milyon lira.
"Amerikan emperyalizminin yarı sömürgesiyiz, dedi Hikmet
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ."
Evet, vatan hainiyim, siz vatanperverseniz, siz yurtseverseniz, ben yurt
hainiyim, ben vatan hainiyim.
Vatan çiftliklerinizse,
kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse vatan,
vatan, şose boylarında gebermekse açlıktan,
vatan, soğukta it gibi titremek ve sıtmadan kıvranmaksa yazın,
fabrikalarınızda al kanımızı içmekse vatan,
vatan tırnaklarıysa ağalarınızın,
vatan, mızraklı ilmühalse, vatan, polis copuysa,
ödeneklerinizse, maaşlarınızsa vatan,
vatan, Amerikan üsleri, Amerikan bombası, Amerikan donanması topuysa,
vatan, kurtulmamaksa kokmuş karanlığımızdan,
ben vatan hainiyim.
Yazın üç sütun üstüne kapkara haykıran puntolarla :
Nâzım Hikmet vatan hainliğine devam ediyor hâlâ.

Ayrıca bunun sesli olarak başka sitelerde filan bulabilecek olan varsa link atarsa buraya sevinirim.

Buldum tamam. :)
 
Uzaktaki sevgiliye yollanacak doğum günü şiiri ya da sözleri aranıyor.Yardım ederseniz çok mutlu olurum.Şimdiden teşekkürler!

Not:Google'dan araştırın demeyiniz lütfen :)
 

Üst