2023-2024 Sezonu Kadro Yapılanması ve Transferler

850 bin usd oyuncu bütçesi olacak sanırım; tl bazında da 17-18 milyon tl yapıyor merakım şubemizin yayın + sponsorluk + Avrupa + salon bilet geliri senelik ne kadar ediyor, bu takıma 1-1,5 milyon usd verip sponsor olacak bir şirket, grup ya da Galatasaraylı bulunamıyor mu!

camiadaki en büyük sorun bu zaten.
Kendi adamı başkan değilse yada kendisi o koltuğa oturmuyorsa asla sponspor olmuyor.
Klüp sponsorluklarında Nef ve Tunç holding harici nerede diğerleri !
Sorsan hepsi büyük Galatasaray ‘lı…
taşın altına elini sokan kimse yok.

mesela çağdaş faktoring bu sene olmasa yeni sponsor çıkarmı sizce ?
 
Isil birakmakta hakli. Ortada bir vizyon bir hedef olsa o da devam edip kupa kazanarak birakmak isterdi. Ama oynamaya devam etse yine rakibin sampiyonluklarini izleyecekti. İddia ediyorum mccowan olmasa su takim dusmeme mucadelesi verirdi gelecek sezon
Ortada Vizyon olsa zaten artık bitmiş olan ışıla gerek olmaz
 
camiadaki en büyük sorun bu zaten.
Kendi adamı başkan değilse yada kendisi o koltuğa oturmuyorsa asla sponspor olmuyor.
Klüp sponsorluklarında Nef ve Tunç holding harici nerede diğerleri !
Sorsan hepsi büyük Galatasaray ‘lı…
taşın altına elini sokan kimse yok.

mesela çağdaş faktoring bu sene olmasa yeni sponsor çıkarmı sizce ?
Ünal Aysal kendisi oturdu sponsor olmadi. Kendisinin destekledigi Burak Elmas oturdu yine olmadi :D

Ali Koctan bile zengin adam bu arada.
Bize sponsor olucak tek firmalar yabanci sirketler olur onlarda Türkiyeye giris yapmiyor. Örnegin Odeabank gibi Türkiyede sube acmaya basladigi zaman
 
Kısır demeyeyim ama sonu olmayan ve net bir cevabı da olmayan konulardan dolayı tartışmalar yaşanmış yine.

Sponsorluk konusu, Galatasaray'ın kendi dinamikleriyle birleşince biraz zor bir konu. Bir sponsorun sponsorluk verirken beklentileriyle Galatasaray tarafından bulabilecekleri arasında çok farklar var ve bu genelde Galatasaray'ın kendi dinamikleri ya da karakteriyle alakalı konular. Sağlıklı bir modele ulaşmak yönetimlerden ve isimlerden de bağımsız sorunların çözümüne dayanıyor.

Bunu geçersek ülkedeki ekonomik durumda zaten sağlıklı bir ilişki ortamını sağlasan bile sponsorluk bulmak daha da güç. Bugün kurun 20 mi 21 mi olduğu bile belli değilken bahsi geçen 850 bin dolar minimum 17-18 milyon lira yapıyor. Bilet geliri çok sınırlı, yayın geliri diye bir kalem var mı ben mesela bilmiyorum. İddaa'dan gelen bir para oluyor. Lig ve Avrupa kupaları için katılım parası geliyordur. Bir sponsor olmasa bile bu kalemlerin üzerine bir para konarak toparlanabilecek bir miktar bu. Bunu şeffaf olarak hiçbir zaman öğrenemeyecek olmamız da neden sponsorluk modelinin bizde çalışmadığı sorusunun cevaplarından biri.

850 bin dolarla nasıl bir kadro kurulabilir bakmak lazım. Alper hoca ve Mccowan'ın kalacağı sanırım en çok dillendirilen ihtimal. Yine çok dillendirilen Işıl'ın basketbolu bırakması ihtimalinde çözüm bekleyen temel sorunlardan biri onun ikamesini sağlamak olacak. Hem yerli oyuncu, hem tecrübe ve kalitesi var, hem de 36-37 dakika ortalaması var. Bu üçünü birden sağlayabilecek bir isim şu anda yok. Ek olarak geçen sezon eksik olan hatta eksik bırakılan mevkiler vardı. Tabi kadrodan başka kim gitti ya da gönderildi onu da net bilemiyorum.

Bu ligin dinamiklerinde 2 tane Amerika'lı skorer kısa,1 ya da 2 tane Amerika'lı uzun, 1 tane "ben bu yaz milli takımla kampa gidicem" yerli oyuncu alıp gerisini de sağdan soldan toplasan ilk 4'te bitirip iyi kötü bir Avrupa kupası katılımı kazanıyorsun. Bunu başarmak da yine bu ligde "değirmeni döndürmek" için yeteri bir formül. Işıl mesela Galatasaray'ı bu denkleme gitmekten alıkoyan bir oyuncuydu varlığıyla. Eğer basketbolu bırakırsa hem onun gibi takıma liderlik edecek, hem sezonu 35+ dakika ortalama ile geçecek, hem de yabancı kontenjanı kapatmayacak bir oyuncu bulmak gerekecek. Muhtemelen bunu da 2-3 oyuncuyla ancak çözebileceğiz. O yüzden eğer bırakırsa bu bütçeyle bizim de Mccowan yanına 1 uzun, iki tane skorer kısa alıp şu an milli takımda olan Türk oyunculardan 1-2 tane eklemekten ötesini yapmamızı beklemek hayal olur.

Ha bu basketbol aklı bunu bile becerebilir mi? Gerçekten soru işaretleri var kafamda ama bu kadar dışarıya bilgi sızdırılmayan ortamda beklemek daha iyi sanırım...

Bir de her zaman konunun dönüp dolaşıp geldiği üzere Işıl-Birsel kıyaslamaları olmuş gördüğüm kadarıyla. İkisi de bu ülke kadın basketbolunun çıkardığı en kariyerli ve yetenekli iki oyun kurucusu öncelikle. Taraf olmak ya da birini ileride görüyor olmak, ikisine de saygı duymak ve hakkını vermek gerektiği gerçeğini değiştirmez. Her ne kadar aynı jenerasyondan olsalar ve ezeli rekabetin bir parçası olarak kıyaslansalar da aslında birbirinden farklı oyuncular. Ancak ikisi de günümüzdeki Türk kadın basketbolunun üzerinde isimler.

Işıl'ın mesela bize gelmeden teenage dönemlerinde bu ligde yaptığı şeyleri bugün 27-28 yaşında bir Türk oyuncu hem cesaret edebilse, hem de becerebilse herkes çok büyük oyuncu bu diye parmakla gösterir. Transfer edilsin diye ulaşabildiği herkese yazar eder. Ligin o yıllarına dair düzgün kayıt kuyut internette olmadığı için bilinmez ama o yaşında ligde kafaya oynamayan takımlarda triple double falan çekmişliği vardı. Üstelik bunu neredeyse sıfır şut tehdidi ile, çirpi gibi fizikle, tamamen top çalma ve penetreye dayalı bir oyunla yapıyordu.

Birsel mesela daha komple ve dengeli bir paketti Işıl'a göre. Şutu da diğer özellikleriyle aynı seviyedeydi. O da gençlik yıllarında daha agresif savunma yapabilen bir oyuncuydu. Işıl'ın kısa sarı saçlı görüntüsünün yanında Birsel biraz daha mülayim görülüp algılandı hep ama o da ciddi efor harcardı sahada o yıllarda. Ama dediğim gibi onların o yaşlarda bu ligde yaptığı şeyleri şimdilerde cesaret edebilecek yerli oyuncu göremiyorum ben.

Birsel Esmeral ve Nevriye ile voltranı oluşturdu. Bazı takımları sezon boyu sırtlayan yabancılardan bile iyi isimlerdi üçü de. Yetmez gibi üçünün bir takımda olması, Fenerbahçe'ye her zaman özellikle skorer oyuncuya yatırım yapabilme şansı verdi. Bu da uzun süre şampiyonluk serisi yapmalarına imkan veren önemli sebeplerden biri oldu. Birsel de bu dominasyon boyunca sahada oldu, istikrarlı ve daha insani süreler aldığı bir kariyeri oldu.

Işıl'ın şanssızlığı tabi sakatlıkları oldu. 2009'da tam da Avrupa kupası kazanılmışken 15 gün sonra çaprazını kopardı. Ertesi sezon yeni yeni maçlara girmeye başlamışken tekrardan sakatlandı. O noktadan sonra profesyonel spora dönmesini bırak herhangi bir sebepten koşmayı denemesi bile büyük bir iş olurdu. Oralardan dönüp de tekrardan en tepeye çıkmak, maça çıktğı bütün kupaları en az bir kez kazanmak, 2 defa olimpiyatlara gitmek aslında bir mucize. Üstelik sakat olmadığı sezonlarda 35+ dakika ortalamanın altına hiç düşmeden, 2018-2019 ve 2019-2020 sezonları hariç hiçbir zaman kadro istikrarı olmadan kariyerini geçirdi. Her sene yeniden bir takım kuruldu, yeni bir oyun planı oldu ve o hep bir yerlerde çabalıyor oldu.

Galatasaraylı olduğu için rakiplerden yediği küfürler, tüm bu sakatlıklarla boğuşurken bizim taraftardan yediği hakaretler ve kariyeri boyunca uğraştığı Galatasaray merkezli tüm problemler. Işıl kariyerini hep bunlara rağmen sürdürmeyi başarmış bir oyuncu. Birsel'in de adanmışlığını, emeğini, istikrarını küçümsememek lazım. Ama onun kariyerinde(tabi ki sağlık sıhhat dilerim kendisine) böyle problemlerle uğraştığı dönemler çok az oldu. Özellikle kadro konusunda az da olsa uğraştığı dönemlerde ise dertleri bizimkilere kıyasla çok daha minimal ve farklı derinliklerde oldu.

Yine de Merve Aydin'in kaldırdığı Euroleague Women kupası ona nasip olmadı. Hayat, ne denebilir ki...
 
Kısır demeyeyim ama sonu olmayan ve net bir cevabı da olmayan konulardan dolayı tartışmalar yaşanmış yine.

Sponsorluk konusu, Galatasaray'ın kendi dinamikleriyle birleşince biraz zor bir konu. Bir sponsorun sponsorluk verirken beklentileriyle Galatasaray tarafından bulabilecekleri arasında çok farklar var ve bu genelde Galatasaray'ın kendi dinamikleri ya da karakteriyle alakalı konular. Sağlıklı bir modele ulaşmak yönetimlerden ve isimlerden de bağımsız sorunların çözümüne dayanıyor.

Bunu geçersek ülkedeki ekonomik durumda zaten sağlıklı bir ilişki ortamını sağlasan bile sponsorluk bulmak daha da güç. Bugün kurun 20 mi 21 mi olduğu bile belli değilken bahsi geçen 850 bin dolar minimum 17-18 milyon lira yapıyor. Bilet geliri çok sınırlı, yayın geliri diye bir kalem var mı ben mesela bilmiyorum. İddaa'dan gelen bir para oluyor. Lig ve Avrupa kupaları için katılım parası geliyordur. Bir sponsor olmasa bile bu kalemlerin üzerine bir para konarak toparlanabilecek bir miktar bu. Bunu şeffaf olarak hiçbir zaman öğrenemeyecek olmamız da neden sponsorluk modelinin bizde çalışmadığı sorusunun cevaplarından biri.

850 bin dolarla nasıl bir kadro kurulabilir bakmak lazım. Alper hoca ve Mccowan'ın kalacağı sanırım en çok dillendirilen ihtimal. Yine çok dillendirilen Işıl'ın basketbolu bırakması ihtimalinde çözüm bekleyen temel sorunlardan biri onun ikamesini sağlamak olacak. Hem yerli oyuncu, hem tecrübe ve kalitesi var, hem de 36-37 dakika ortalaması var. Bu üçünü birden sağlayabilecek bir isim şu anda yok. Ek olarak geçen sezon eksik olan hatta eksik bırakılan mevkiler vardı. Tabi kadrodan başka kim gitti ya da gönderildi onu da net bilemiyorum.

Bu ligin dinamiklerinde 2 tane Amerika'lı skorer kısa,1 ya da 2 tane Amerika'lı uzun, 1 tane "ben bu yaz milli takımla kampa gidicem" yerli oyuncu alıp gerisini de sağdan soldan toplasan ilk 4'te bitirip iyi kötü bir Avrupa kupası katılımı kazanıyorsun. Bunu başarmak da yine bu ligde "değirmeni döndürmek" için yeteri bir formül. Işıl mesela Galatasaray'ı bu denkleme gitmekten alıkoyan bir oyuncuydu varlığıyla. Eğer basketbolu bırakırsa hem onun gibi takıma liderlik edecek, hem sezonu 35+ dakika ortalama ile geçecek, hem de yabancı kontenjanı kapatmayacak bir oyuncu bulmak gerekecek. Muhtemelen bunu da 2-3 oyuncuyla ancak çözebileceğiz. O yüzden eğer bırakırsa bu bütçeyle bizim de Mccowan yanına 1 uzun, iki tane skorer kısa alıp şu an milli takımda olan Türk oyunculardan 1-2 tane eklemekten ötesini yapmamızı beklemek hayal olur.

Ha bu basketbol aklı bunu bile becerebilir mi? Gerçekten soru işaretleri var kafamda ama bu kadar dışarıya bilgi sızdırılmayan ortamda beklemek daha iyi sanırım...

Bir de her zaman konunun dönüp dolaşıp geldiği üzere Işıl-Birsel kıyaslamaları olmuş gördüğüm kadarıyla. İkisi de bu ülke kadın basketbolunun çıkardığı en kariyerli ve yetenekli iki oyun kurucusu öncelikle. Taraf olmak ya da birini ileride görüyor olmak, ikisine de saygı duymak ve hakkını vermek gerektiği gerçeğini değiştirmez. Her ne kadar aynı jenerasyondan olsalar ve ezeli rekabetin bir parçası olarak kıyaslansalar da aslında birbirinden farklı oyuncular. Ancak ikisi de günümüzdeki Türk kadın basketbolunun üzerinde isimler.

Işıl'ın mesela bize gelmeden teenage dönemlerinde bu ligde yaptığı şeyleri bugün 27-28 yaşında bir Türk oyuncu hem cesaret edebilse, hem de becerebilse herkes çok büyük oyuncu bu diye parmakla gösterir. Transfer edilsin diye ulaşabildiği herkese yazar eder. Ligin o yıllarına dair düzgün kayıt kuyut internette olmadığı için bilinmez ama o yaşında ligde kafaya oynamayan takımlarda triple double falan çekmişliği vardı. Üstelik bunu neredeyse sıfır şut tehdidi ile, çirpi gibi fizikle, tamamen top çalma ve penetreye dayalı bir oyunla yapıyordu.

Birsel mesela daha komple ve dengeli bir paketti Işıl'a göre. Şutu da diğer özellikleriyle aynı seviyedeydi. O da gençlik yıllarında daha agresif savunma yapabilen bir oyuncuydu. Işıl'ın kısa sarı saçlı görüntüsünün yanında Birsel biraz daha mülayim görülüp algılandı hep ama o da ciddi efor harcardı sahada o yıllarda. Ama dediğim gibi onların o yaşlarda bu ligde yaptığı şeyleri şimdilerde cesaret edebilecek yerli oyuncu göremiyorum ben.

Birsel Esmeral ve Nevriye ile voltranı oluşturdu. Bazı takımları sezon boyu sırtlayan yabancılardan bile iyi isimlerdi üçü de. Yetmez gibi üçünün bir takımda olması, Fenerbahçe'ye her zaman özellikle skorer oyuncuya yatırım yapabilme şansı verdi. Bu da uzun süre şampiyonluk serisi yapmalarına imkan veren önemli sebeplerden biri oldu. Birsel de bu dominasyon boyunca sahada oldu, istikrarlı ve daha insani süreler aldığı bir kariyeri oldu.

Işıl'ın şanssızlığı tabi sakatlıkları oldu. 2009'da tam da Avrupa kupası kazanılmışken 15 gün sonra çaprazını kopardı. Ertesi sezon yeni yeni maçlara girmeye başlamışken tekrardan sakatlandı. O noktadan sonra profesyonel spora dönmesini bırak herhangi bir sebepten koşmayı denemesi bile büyük bir iş olurdu. Oralardan dönüp de tekrardan en tepeye çıkmak, maça çıktğı bütün kupaları en az bir kez kazanmak, 2 defa olimpiyatlara gitmek aslında bir mucize. Üstelik sakat olmadığı sezonlarda 35+ dakika ortalamanın altına hiç düşmeden, 2018-2019 ve 2019-2020 sezonları hariç hiçbir zaman kadro istikrarı olmadan kariyerini geçirdi. Her sene yeniden bir takım kuruldu, yeni bir oyun planı oldu ve o hep bir yerlerde çabalıyor oldu.

Galatasaraylı olduğu için rakiplerden yediği küfürler, tüm bu sakatlıklarla boğuşurken bizim taraftardan yediği hakaretler ve kariyeri boyunca uğraştığı Galatasaray merkezli tüm problemler. Işıl kariyerini hep bunlara rağmen sürdürmeyi başarmış bir oyuncu. Birsel'in de adanmışlığını, emeğini, istikrarını küçümsememek lazım. Ama onun kariyerinde(tabi ki sağlık sıhhat dilerim kendisine) böyle problemlerle uğraştığı dönemler çok az oldu. Özellikle kadro konusunda az da olsa uğraştığı dönemlerde ise dertleri bizimkilere kıyasla çok daha minimal ve farklı derinliklerde oldu.

Yine de Merve Aydin'in kaldırdığı Euroleague Women kupası ona nasip olmadı. Hayat, ne denebilir ki...
Çok iyi yazmışsınız. Unuttuğumuz bazı şeyleri de hatırladık teşekkür ederiz.

Keşke Işıl bırakmasa ve iyi bir koç ile 2-3 sene daha oynasa.
 
Kısır demeyeyim ama sonu olmayan ve net bir cevabı da olmayan konulardan dolayı tartışmalar yaşanmış yine.

Sponsorluk konusu, Galatasaray'ın kendi dinamikleriyle birleşince biraz zor bir konu. Bir sponsorun sponsorluk verirken beklentileriyle Galatasaray tarafından bulabilecekleri arasında çok farklar var ve bu genelde Galatasaray'ın kendi dinamikleri ya da karakteriyle alakalı konular. Sağlıklı bir modele ulaşmak yönetimlerden ve isimlerden de bağımsız sorunların çözümüne dayanıyor.

Bunu geçersek ülkedeki ekonomik durumda zaten sağlıklı bir ilişki ortamını sağlasan bile sponsorluk bulmak daha da güç. Bugün kurun 20 mi 21 mi olduğu bile belli değilken bahsi geçen 850 bin dolar minimum 17-18 milyon lira yapıyor. Bilet geliri çok sınırlı, yayın geliri diye bir kalem var mı ben mesela bilmiyorum. İddaa'dan gelen bir para oluyor. Lig ve Avrupa kupaları için katılım parası geliyordur. Bir sponsor olmasa bile bu kalemlerin üzerine bir para konarak toparlanabilecek bir miktar bu. Bunu şeffaf olarak hiçbir zaman öğrenemeyecek olmamız da neden sponsorluk modelinin bizde çalışmadığı sorusunun cevaplarından biri.

850 bin dolarla nasıl bir kadro kurulabilir bakmak lazım. Alper hoca ve Mccowan'ın kalacağı sanırım en çok dillendirilen ihtimal. Yine çok dillendirilen Işıl'ın basketbolu bırakması ihtimalinde çözüm bekleyen temel sorunlardan biri onun ikamesini sağlamak olacak. Hem yerli oyuncu, hem tecrübe ve kalitesi var, hem de 36-37 dakika ortalaması var. Bu üçünü birden sağlayabilecek bir isim şu anda yok. Ek olarak geçen sezon eksik olan hatta eksik bırakılan mevkiler vardı. Tabi kadrodan başka kim gitti ya da gönderildi onu da net bilemiyorum.

Bu ligin dinamiklerinde 2 tane Amerika'lı skorer kısa,1 ya da 2 tane Amerika'lı uzun, 1 tane "ben bu yaz milli takımla kampa gidicem" yerli oyuncu alıp gerisini de sağdan soldan toplasan ilk 4'te bitirip iyi kötü bir Avrupa kupası katılımı kazanıyorsun. Bunu başarmak da yine bu ligde "değirmeni döndürmek" için yeteri bir formül. Işıl mesela Galatasaray'ı bu denkleme gitmekten alıkoyan bir oyuncuydu varlığıyla. Eğer basketbolu bırakırsa hem onun gibi takıma liderlik edecek, hem sezonu 35+ dakika ortalama ile geçecek, hem de yabancı kontenjanı kapatmayacak bir oyuncu bulmak gerekecek. Muhtemelen bunu da 2-3 oyuncuyla ancak çözebileceğiz. O yüzden eğer bırakırsa bu bütçeyle bizim de Mccowan yanına 1 uzun, iki tane skorer kısa alıp şu an milli takımda olan Türk oyunculardan 1-2 tane eklemekten ötesini yapmamızı beklemek hayal olur.

Ha bu basketbol aklı bunu bile becerebilir mi? Gerçekten soru işaretleri var kafamda ama bu kadar dışarıya bilgi sızdırılmayan ortamda beklemek daha iyi sanırım...

Bir de her zaman konunun dönüp dolaşıp geldiği üzere Işıl-Birsel kıyaslamaları olmuş gördüğüm kadarıyla. İkisi de bu ülke kadın basketbolunun çıkardığı en kariyerli ve yetenekli iki oyun kurucusu öncelikle. Taraf olmak ya da birini ileride görüyor olmak, ikisine de saygı duymak ve hakkını vermek gerektiği gerçeğini değiştirmez. Her ne kadar aynı jenerasyondan olsalar ve ezeli rekabetin bir parçası olarak kıyaslansalar da aslında birbirinden farklı oyuncular. Ancak ikisi de günümüzdeki Türk kadın basketbolunun üzerinde isimler.

Işıl'ın mesela bize gelmeden teenage dönemlerinde bu ligde yaptığı şeyleri bugün 27-28 yaşında bir Türk oyuncu hem cesaret edebilse, hem de becerebilse herkes çok büyük oyuncu bu diye parmakla gösterir. Transfer edilsin diye ulaşabildiği herkese yazar eder. Ligin o yıllarına dair düzgün kayıt kuyut internette olmadığı için bilinmez ama o yaşında ligde kafaya oynamayan takımlarda triple double falan çekmişliği vardı. Üstelik bunu neredeyse sıfır şut tehdidi ile, çirpi gibi fizikle, tamamen top çalma ve penetreye dayalı bir oyunla yapıyordu.

Birsel mesela daha komple ve dengeli bir paketti Işıl'a göre. Şutu da diğer özellikleriyle aynı seviyedeydi. O da gençlik yıllarında daha agresif savunma yapabilen bir oyuncuydu. Işıl'ın kısa sarı saçlı görüntüsünün yanında Birsel biraz daha mülayim görülüp algılandı hep ama o da ciddi efor harcardı sahada o yıllarda. Ama dediğim gibi onların o yaşlarda bu ligde yaptığı şeyleri şimdilerde cesaret edebilecek yerli oyuncu göremiyorum ben.

Birsel Esmeral ve Nevriye ile voltranı oluşturdu. Bazı takımları sezon boyu sırtlayan yabancılardan bile iyi isimlerdi üçü de. Yetmez gibi üçünün bir takımda olması, Fenerbahçe'ye her zaman özellikle skorer oyuncuya yatırım yapabilme şansı verdi. Bu da uzun süre şampiyonluk serisi yapmalarına imkan veren önemli sebeplerden biri oldu. Birsel de bu dominasyon boyunca sahada oldu, istikrarlı ve daha insani süreler aldığı bir kariyeri oldu.

Işıl'ın şanssızlığı tabi sakatlıkları oldu. 2009'da tam da Avrupa kupası kazanılmışken 15 gün sonra çaprazını kopardı. Ertesi sezon yeni yeni maçlara girmeye başlamışken tekrardan sakatlandı. O noktadan sonra profesyonel spora dönmesini bırak herhangi bir sebepten koşmayı denemesi bile büyük bir iş olurdu. Oralardan dönüp de tekrardan en tepeye çıkmak, maça çıktğı bütün kupaları en az bir kez kazanmak, 2 defa olimpiyatlara gitmek aslında bir mucize. Üstelik sakat olmadığı sezonlarda 35+ dakika ortalamanın altına hiç düşmeden, 2018-2019 ve 2019-2020 sezonları hariç hiçbir zaman kadro istikrarı olmadan kariyerini geçirdi. Her sene yeniden bir takım kuruldu, yeni bir oyun planı oldu ve o hep bir yerlerde çabalıyor oldu.

Galatasaraylı olduğu için rakiplerden yediği küfürler, tüm bu sakatlıklarla boğuşurken bizim taraftardan yediği hakaretler ve kariyeri boyunca uğraştığı Galatasaray merkezli tüm problemler. Işıl kariyerini hep bunlara rağmen sürdürmeyi başarmış bir oyuncu. Birsel'in de adanmışlığını, emeğini, istikrarını küçümsememek lazım. Ama onun kariyerinde(tabi ki sağlık sıhhat dilerim kendisine) böyle problemlerle uğraştığı dönemler çok az oldu. Özellikle kadro konusunda az da olsa uğraştığı dönemlerde ise dertleri bizimkilere kıyasla çok daha minimal ve farklı derinliklerde oldu.

Yine de Merve Aydin'in kaldırdığı Euroleague Women kupası ona nasip olmadı. Hayat, ne denebilir ki...
elinize sağlık.
 
Kısır demeyeyim ama sonu olmayan ve net bir cevabı da olmayan konulardan dolayı tartışmalar yaşanmış yine.

Sponsorluk konusu, Galatasaray'ın kendi dinamikleriyle birleşince biraz zor bir konu. Bir sponsorun sponsorluk verirken beklentileriyle Galatasaray tarafından bulabilecekleri arasında çok farklar var ve bu genelde Galatasaray'ın kendi dinamikleri ya da karakteriyle alakalı konular. Sağlıklı bir modele ulaşmak yönetimlerden ve isimlerden de bağımsız sorunların çözümüne dayanıyor.

Bunu geçersek ülkedeki ekonomik durumda zaten sağlıklı bir ilişki ortamını sağlasan bile sponsorluk bulmak daha da güç. Bugün kurun 20 mi 21 mi olduğu bile belli değilken bahsi geçen 850 bin dolar minimum 17-18 milyon lira yapıyor. Bilet geliri çok sınırlı, yayın geliri diye bir kalem var mı ben mesela bilmiyorum. İddaa'dan gelen bir para oluyor. Lig ve Avrupa kupaları için katılım parası geliyordur. Bir sponsor olmasa bile bu kalemlerin üzerine bir para konarak toparlanabilecek bir miktar bu. Bunu şeffaf olarak hiçbir zaman öğrenemeyecek olmamız da neden sponsorluk modelinin bizde çalışmadığı sorusunun cevaplarından biri.

850 bin dolarla nasıl bir kadro kurulabilir bakmak lazım. Alper hoca ve Mccowan'ın kalacağı sanırım en çok dillendirilen ihtimal. Yine çok dillendirilen Işıl'ın basketbolu bırakması ihtimalinde çözüm bekleyen temel sorunlardan biri onun ikamesini sağlamak olacak. Hem yerli oyuncu, hem tecrübe ve kalitesi var, hem de 36-37 dakika ortalaması var. Bu üçünü birden sağlayabilecek bir isim şu anda yok. Ek olarak geçen sezon eksik olan hatta eksik bırakılan mevkiler vardı. Tabi kadrodan başka kim gitti ya da gönderildi onu da net bilemiyorum.

Bu ligin dinamiklerinde 2 tane Amerika'lı skorer kısa,1 ya da 2 tane Amerika'lı uzun, 1 tane "ben bu yaz milli takımla kampa gidicem" yerli oyuncu alıp gerisini de sağdan soldan toplasan ilk 4'te bitirip iyi kötü bir Avrupa kupası katılımı kazanıyorsun. Bunu başarmak da yine bu ligde "değirmeni döndürmek" için yeteri bir formül. Işıl mesela Galatasaray'ı bu denkleme gitmekten alıkoyan bir oyuncuydu varlığıyla. Eğer basketbolu bırakırsa hem onun gibi takıma liderlik edecek, hem sezonu 35+ dakika ortalama ile geçecek, hem de yabancı kontenjanı kapatmayacak bir oyuncu bulmak gerekecek. Muhtemelen bunu da 2-3 oyuncuyla ancak çözebileceğiz. O yüzden eğer bırakırsa bu bütçeyle bizim de Mccowan yanına 1 uzun, iki tane skorer kısa alıp şu an milli takımda olan Türk oyunculardan 1-2 tane eklemekten ötesini yapmamızı beklemek hayal olur.

Ha bu basketbol aklı bunu bile becerebilir mi? Gerçekten soru işaretleri var kafamda ama bu kadar dışarıya bilgi sızdırılmayan ortamda beklemek daha iyi sanırım...

Bir de her zaman konunun dönüp dolaşıp geldiği üzere Işıl-Birsel kıyaslamaları olmuş gördüğüm kadarıyla. İkisi de bu ülke kadın basketbolunun çıkardığı en kariyerli ve yetenekli iki oyun kurucusu öncelikle. Taraf olmak ya da birini ileride görüyor olmak, ikisine de saygı duymak ve hakkını vermek gerektiği gerçeğini değiştirmez. Her ne kadar aynı jenerasyondan olsalar ve ezeli rekabetin bir parçası olarak kıyaslansalar da aslında birbirinden farklı oyuncular. Ancak ikisi de günümüzdeki Türk kadın basketbolunun üzerinde isimler.

Işıl'ın mesela bize gelmeden teenage dönemlerinde bu ligde yaptığı şeyleri bugün 27-28 yaşında bir Türk oyuncu hem cesaret edebilse, hem de becerebilse herkes çok büyük oyuncu bu diye parmakla gösterir. Transfer edilsin diye ulaşabildiği herkese yazar eder. Ligin o yıllarına dair düzgün kayıt kuyut internette olmadığı için bilinmez ama o yaşında ligde kafaya oynamayan takımlarda triple double falan çekmişliği vardı. Üstelik bunu neredeyse sıfır şut tehdidi ile, çirpi gibi fizikle, tamamen top çalma ve penetreye dayalı bir oyunla yapıyordu.

Birsel mesela daha komple ve dengeli bir paketti Işıl'a göre. Şutu da diğer özellikleriyle aynı seviyedeydi. O da gençlik yıllarında daha agresif savunma yapabilen bir oyuncuydu. Işıl'ın kısa sarı saçlı görüntüsünün yanında Birsel biraz daha mülayim görülüp algılandı hep ama o da ciddi efor harcardı sahada o yıllarda. Ama dediğim gibi onların o yaşlarda bu ligde yaptığı şeyleri şimdilerde cesaret edebilecek yerli oyuncu göremiyorum ben.

Birsel Esmeral ve Nevriye ile voltranı oluşturdu. Bazı takımları sezon boyu sırtlayan yabancılardan bile iyi isimlerdi üçü de. Yetmez gibi üçünün bir takımda olması, Fenerbahçe'ye her zaman özellikle skorer oyuncuya yatırım yapabilme şansı verdi. Bu da uzun süre şampiyonluk serisi yapmalarına imkan veren önemli sebeplerden biri oldu. Birsel de bu dominasyon boyunca sahada oldu, istikrarlı ve daha insani süreler aldığı bir kariyeri oldu.

Işıl'ın şanssızlığı tabi sakatlıkları oldu. 2009'da tam da Avrupa kupası kazanılmışken 15 gün sonra çaprazını kopardı. Ertesi sezon yeni yeni maçlara girmeye başlamışken tekrardan sakatlandı. O noktadan sonra profesyonel spora dönmesini bırak herhangi bir sebepten koşmayı denemesi bile büyük bir iş olurdu. Oralardan dönüp de tekrardan en tepeye çıkmak, maça çıktğı bütün kupaları en az bir kez kazanmak, 2 defa olimpiyatlara gitmek aslında bir mucize. Üstelik sakat olmadığı sezonlarda 35+ dakika ortalamanın altına hiç düşmeden, 2018-2019 ve 2019-2020 sezonları hariç hiçbir zaman kadro istikrarı olmadan kariyerini geçirdi. Her sene yeniden bir takım kuruldu, yeni bir oyun planı oldu ve o hep bir yerlerde çabalıyor oldu.

Galatasaraylı olduğu için rakiplerden yediği küfürler, tüm bu sakatlıklarla boğuşurken bizim taraftardan yediği hakaretler ve kariyeri boyunca uğraştığı Galatasaray merkezli tüm problemler. Işıl kariyerini hep bunlara rağmen sürdürmeyi başarmış bir oyuncu. Birsel'in de adanmışlığını, emeğini, istikrarını küçümsememek lazım. Ama onun kariyerinde(tabi ki sağlık sıhhat dilerim kendisine) böyle problemlerle uğraştığı dönemler çok az oldu. Özellikle kadro konusunda az da olsa uğraştığı dönemlerde ise dertleri bizimkilere kıyasla çok daha minimal ve farklı derinliklerde oldu.

Yine de Merve Aydin'in kaldırdığı Euroleague Women kupası ona nasip olmadı. Hayat, ne denebilir ki...
Abi gerçekten çok güzel olmuş
 
Işıl tüm bunlarla uğraşırken Birsel'in tek meselesi çok daha optimum şekilde takır takır çalışan bir düzenin önemli parçalarından biri olmaktı. Fenerbahçe'nin Birsel'e sağladığı imkanları Galatasaray Işıl'a sağlayabilseydi bugün Fenerbahçe'nin olduğu yerden muhtemelen daha ileride olurduk. Ya da Işıl zamanında tüm kapıları kapatmasa, "ya ben profesyonel sporcuyum, ekmeğime bakarım" diyebilseydi muhtemelen bugünkünden fiziken de ruhen de daha dinç bir halde olurdu.

buna rağmen kendi taraftarında bile çekemeyenler var Işıl'ı. hatta burda bile.
 
Taraftar olarak bazı şeyleri cidden karıştırıyoruz.
Işıl Alben Türk bayan basketbolunun en iyi 5 oyuncusundan biridir. GS klup tarihine geçmiş birisidir.
Ama son 3-4 senedir basketbol adına çok geriye gitmiştir. Performansı vasat bile değil , vasat altı. varlığı takıma zarar veriyor basketbol adına.
Ben bu sene oyuncu olarak takımda kalmamasından yanayım.
Bazı arkadaşlar , Işıl yürüyerek bile hala basketbol oynar diyor , son 2 senede koşmaya çalışarak oynamayan biri nasıl yürüyerek oynayacak.
Takım tutarken , bir oyuncuyu hayran olurken , akıl ve mantık dışına çıkılması , o kişiye karşıda yapılan bir haksızlık oluyor.
 
Bazı arkadaşlar , Işıl yürüyerek bile hala basketbol oynar diyor , son 2 senede koşmaya çalışarak oynamayan biri nasıl yürüyerek oynayacak.

Tanıdığım kadarı ile söyleyebilirim ki eğer söylentiler doğruysa ve bırakacaksa, büyük ihtimalle bu sebepten bırakacak. İyice elden ayaktan düşmüş olarak, sadece oynamak için oynamaktansa muhtemelen emekli olmayı seçecektir. Yoksa kulüp, yönetim, staff falan her şeye rağmen devam etmesi yönünde istekte bulunuyordur. Yeni geçmiş olan sezonun motivasyonu da muhtemelen 3. kez çapraz bağ sakatlığından sonra dönebilmekti.

Geriye gitme konusu objektif olursak 3-4 seneden de öte.

Aslında şutu olmayan sadece top kapıp penetre etmeye dayalı oynayan bir oyuncu olarak ilk 2 çaprazdan sonra zaten aynı noktaya gelmesi imkansıdı. Sakatlık dönüşü 1-2 sene eskisi gibi oynamayı denedi ama olmadı. Ekrem hoca ile birlikte stilini biraz değiştirmeye başladı. Sakatlık öncesi sadece hızıyla pozisyon hazırlıyordu. Kendine güvenmeyi, sadece hızlı olanı değil de oyun zekası olarak doğru gördüğünü oynayabilmeyi öğrendi. 3 kupalı sezonda o halinin zirvesini gördü. Kursk'ta bambaşka bir konumda, bambaşka görevlerde bir sezon geçirdi. Dönüşte Ekrem hoca yönetimindeki Galatasaray'da bir önceki sezon seviyesini yakalamaya çalışarak geçti. Maljkovic ile bütün takımın koştuğu farklı bir sisteme geçtik. Bu dönemde çok çalışarak şutunu bir parça ilerletti ama bu sefer de hızlı koşup boş eşleşme yakalayan oyuncuya topun verildiği sistemin gereklerini yapmak kaldı ona. Efe Güven de Maljkovic'in bıraktığı yerden fazla dokunmadan devam ettirdi. Pandemi sebebiyle yarım kalan sezon takımın bir önceki sezondan üzerine koyduğu tek sezondu. O 2 sezonda Işıl istatistik olarak yavaş yavaş geri plana çekilse de liderlik ve temposuyla var olmaya devam etti. Botaş'a geçtikten sonra zaten bambaşka bir Işıl ve bambaşka bir oyun vardı. Zaten o sezonun 3. ayında sakatlandı.

Özetlersek aslına 30'lu yaşlara girdikten sonra yavaş yavaş gerileyen bir Işıl vardı. Ancak tecrübesiyle, yeteneğiyle ve kendine bakmasıyla, biraz da bizim oyunumuzdaki rolünün değişiminin etkisiyle işi götürmeye devam etti. Yine de 2022-23 hariç, bir yerli olarak verdiği katkının ikamesini yapabilecek biri yoktu. O da onun durumundan bağımsız bir gerçek ülke basketbolunda...

Ama 2-3 gündür yazdığım konuya siz de değindiniz. Hiçbir zaman tam olarak anlayamadık ve "genelde zarar verecek şekilde" duygusal davrandık ona karşı.
 
Bu yabancı kuralı olumsuz anlamda en çok bizi etkiler. McCowan dışında kesin güvenip sahaya koyabileceğimiz bir oyuncumuz an itibariyle yok.
Transfer piyasasındaki en iyi 2 yerli oyuncu Tilbe ve Sevgi fb ile anlaşmış. ÇBK Mersin’de ise Gökşen,Asena,Sinem gibi skor anlamında takıma katkı sağlayan iyi oyuncular var. Muhtemelen gelecek sene de ligde şampiyonluk imkansız gibi. Tek çıkış yolu kaliteli yabancı oyuncular ile Euroleague,olmuyorsa Eurocup’u kazanmaktır diye düşünüyorum.
 
Taraftar olarak bazı şeyleri cidden karıştırıyoruz.
Işıl Alben Türk bayan basketbolunun en iyi 5 oyuncusundan biridir. GS klup tarihine geçmiş birisidir.
Ama son 3-4 senedir basketbol adına çok geriye gitmiştir. Performansı vasat bile değil , vasat altı. varlığı takıma zarar veriyor basketbol adına.
Ben bu sene oyuncu olarak takımda kalmamasından yanayım.
Bazı arkadaşlar , Işıl yürüyerek bile hala basketbol oynar diyor , son 2 senede koşmaya çalışarak oynamayan biri nasıl yürüyerek oynayacak.
Takım tutarken , bir oyuncuyu hayran olurken , akıl ve mantık dışına çıkılması , o kişiye karşıda yapılan bir haksızlık oluyor.
Senin takmındaki bütün yerli oyunculardan iyi oynar. Hala oynar. Zekası yeter.
 

Üst